29 Haziran 2010 Salı

utanmazlar!!!

istanbul bu sene dev bir ahlaksılığa daha evsahipliği yaptı. ahlaksız firmanın düzenlediği ahlaksız sonisphere festivali ahlaksız gençlerin katılımıyla ahlaksızca gerçekleşti.

her türlü ahlakzıslığa rağmen biz de izlenimlermizi siz sevgili izleklerimize taşıyabilmek için bu günah güruhu içerisinde yer aldık.

bu ahlaksızlık ortamında şahit olduğum izlenim;
-BU GENÇLER SÇIYORLAR!!!
bu kadar da olmaz dedirtten sahnelerden birine plastik WC'de rastladım. bu ahlaksızlar sıçmışlar ve işemişler hem de dize kadar. (tabi ki ayağımı sokmadım)

EVDEKENDİMİZDEN DEV HİZMET
daha önce büyük çabalarla DU HAST şarkı sözlerini blogumuzda yayınlamıştık.
şimdi de hiçbiryerde bulamayacağınız ahlaksız festival sonisphere'den en ahlaksız kareleri yayınlıyoruz.




bu da alevlisi.




bu da ahlaksız fotoların linkin park.
http://rapidshare.com/files/403905055/sonisphere_2010_istanbul.rar.html
şanslı ilk 10 izlek için.

Yatarak Para Kazanma Teknikleri!!!

Artık çalışmaktan sıkıldınız mı?
Sabahları kalkıp işe gitmek size zor mu geliyor?
Patronunuzla aranız mı kötü?
Yaptığınız işi ne skme yaptığınıza anlam veremiyor musunuz?
Sistem sizi giderek daha da içeri mi çekiyor?
Arkadaşlarınızla her toplandığınızda, 2 dubleden sonra "nasıl yırtıcaz olm?" muhabbetlerine mi gark oluyorsunuz?
Daha az çalışmak, daha çok gezmek, daha da çok yatmak mı istiyorsunuz?

O zaman doğru yerdesiniz.
Hadi bakalım herkes işinin başına. Öle yatarak para kazanmak falan yok. Kim uydurduysa fena yemiş sizi. Yok öle bi dünya arkadaşım. Bi sayısal ihtimali var. O da sana bana çıkmaz.

26 Haziran 2010 Cumartesi

Hep Öğretmen Olmak İstemiştim

Ve konser başlar...
Metallica'ya kurşun atan depiğin Rammstein'a son anda kurşun atmayarak tribünden de olsa yerini almasıyla o mahur besteler çalmaya başlamıştı. Akabinde ve detayında yurdum genci übermenş ingilizcesiyle pussy'ye eşlik ederken "peki ya Du Hast?" diye geçirmiştim ki içimden yüzümü kara çıkarmadılar.

1000'lerce takipcimizden bütün konser izleklerine akın akın yayıldını duyduğumuz sözler hep bir ağızdan söylenmeye başlandı. Allahım dedim bu ne büyük mutluluktur. Dünyanın bütün çiçeklerini getirin bana tadında duygulara gark olmuştum adeta.

Ancak bukadarla da kalmadı bu mutluluğum. Alice Ayres'in bu yazısını okuduktan sonra daha da katlandı bu saadet. Saygılar Sevgiler. Nice nice konserlere. Yaşasın Almanlık.

25 Haziran 2010 Cuma

Rakçıya Metalciye Büyük Hizmet

Depik'in Metallica'ya kurşun atmasından
Marvadam'ın "kızarkadaşınıkankasınındüğünü"ne gitmesinden ve de
Onkaplanın nerelerde olduğunu bilemediğimizden ötürü bu sene Rammstein'ı delimezarla beraber izleyeceğiz. (Her sene izleriz kendilerini) Hazır konsere de sayılı saatler (11-12-13) siz izleyicilerimize bizden bir kıyak.
DU HAST'ın sözlerini açıklıyoruz. ARTIK DUDAK OYNATMAYA SON.

DU HAST MICH GEFRAGT
--------------------
Du...
Du hast...
Du hast mich...
Du...
Du hast...
Du hast mich...
Du...
Du hast...
Du hast mich...
Du...
Du hast...
Du hast mich...

Du...
Du hast...
Du hast mich...
Du hast mich...
Du hast mich gefragt...
Du hast mich gefragt...
Du hast mich gefragt, und ich hab nichts gesagt!

Willst du bis der Tod euch scheidet,
treu ihr sein für alle Tage?
(Jaaaa)
Nein!
(Jaaaa)
Nein!

Willst du bis der Tod euch scheidet
treu ihr sein für alle Tage?
(Jaaaa)
Nein!
(Jaaaa)
Nein!

Du...
Du hast...
Du hast mich...
Du...
Du hast...
Du hast mich...
Du...
Du hast...
Du hast mich...
Du hast mich...
Du hast mich gefragt...
Du hast mich gefragt...
Du hast mich gefragt, und ich hab nichts gesagt!

Willst du bis der Tod euch scheidet
treu ihr sein für alle Tage?
(Jaaaa)
Nein!
(Jaaaa)
Nein!

Willst du bis zum Tod, der scheide
sie lieben auch in schlechten Tagen?
(Jaaaa)
Nein!
(Jaaaa)
Nein!

Willst du bis der Tod euch scheidet
treu ihr sein...?
(Jaaaa)
Nein!
(Jaaaa)
Nein!
-----------------------------

"Reina, China, Çal Çal Oyna!!!"

16 Haziran 2010 Çarşamba

Beyaz Perdenin Büyüsü: Amerikan Pastası Serisi

İddia ediyorum, Amerikan Pastası filmleri serisinin dünya üzerinde en çok izlendiği yer TSK'ya bağlı kışla ve birliklerdir. Bilhassa da serinin son filmleri. Eğer seriden haberiniz yoksa ben terhis olduğumda 6.sı vardı ve er gazinosu vcd playerında iki akşamda bir oynamaktaydı. İçinde külli miktarda "üniversiteli kız" barındıran ve bu kızların ziyadesiyle çıplak olduğu bir günah serisi. Tabi böyle olunca sevgiye hasret kamuflajlı bedenlerce de tercih edilen bir sinema yapıtı oluyor; olsun da bir şey demiyorum. Bizzat ben kendim bir 5 kere filan izledim "naked mile" adlı 6. filmi. Ha serinin ilk filmleri biliyorsunuz daha bir gençlik komedisiyken, sonradan bunlar bakıyorlar Türk Ordusunda acayip bir talep var, veriyorlar çıplağı ekrana. Az konu, bol çıplak kız; böyle böyle 6. filme kadar geldiler (şimdi baktım, 7.yi de çekmişler)...

Sorun o değil de, bunu izleyen erat sanıyor ki üniversite ortamları gerçekten böyle çıplak kızların ortalıkta koşturduğu bir yer. Buna göre kampüste her gece parti var, bu partilerde kızlar teklif ediyor ve türlü türlü ayıp şeyler yapılıyor. Filmlerde olan bu, askerin inanmak istediği de bu. Sırf bu filmlerdeki üniversite ortamı yüzünden okumadığına pişman olan adamlar var. Ondan sonra da neden muasır medeniyetler seviyesinde değiliz... Neyse...

"Çavuş bu hayatı siz yaşadınız haa..."

Başlarda "yok oğlum öyle değil" diye gerçekleri açıklamaya, mühendislik fakültelerindeki erkek ve kız oranlarını gramaj cinsinden açıklamaya çalıştıysam da beni kaale alan olmadı. Çünkü askerin inanmak istediği o ortam, oranın gerçek olduğu. Sonradan ben de gerçeklerden vazgeçtim zaten. "Oğlum kızlar direk odana geliyor", "ormana bir girsen varya uhuuu, her çalının altında bir faaliyet" gibi ipe sapa gelmez yalanlarla ortamı iyice harladım. Ben yalanı harladıkça erat da çoştu, beni erenlerden belledi, yanımdan yöremden ayrılmaz oldu. Kantine ne zaman girsem bir izzet-i ikram, bir goygoyculuk. Tabi herfiler beni sevdiğinden değil, benim yalan dolan hikayeleri duymak istiyorlar.

"Çavuş şu yılbaşı partisini bi daha anlat hele!"

Evet dostlarım, sevgili izlekler, değerli arkadaşlar; şu an kendimden ne kadar utandığımı bilemezsiniz, ama anlattım. Amerikan pastasında gördüklerimi bizim kampüse uyarlayarak türlü türlü hikaye uydurdum. Benim anlattığım hayali üniversite ortamına göre derse merse girmiyor akşamdan sabaha kadar partilerde çıplak danseden kızlarla oynaşıyorduk. Askerin kafasında bambaşka bir üniversite hayatı oluştu, zaten karışık olan kafaları iyice bulandı. Yalnız, muhtemelen Türk eğitim sistemine de onarılmaz bir darbe vurdum, çünkü kampüs hayatını böyle sanan bu askerler yarın öbür gün çoluk çocuk sahibi olduklarında benim anlattıklarımı esas alıp oğlunu kızını okula yollamayacak, okursa gideceği yer böyle diye düşünecek, öyle ortama çocuk mu gönderilir?

Yarın öbür gün "baba beni okula gönder" kampanyaları neden işe yaramıyor diye merak ederlerse işte bunun müessibi benim ne yazık ki.

aha işte beyle manitalar vardı filmde ama bu giyinik hali...

14 Haziran 2010 Pazartesi

Saçma sapan bir aşk acısı

Not: Bu yazı sabaha karşı saat 5 te falan yazılmıştır. Beyninize verdiğim zarardan dolayı özür dilerim

"Dönerse senindir!" dedi Nihat abi. Sahilde bir çay bahçesinde oturuyorduk...

Bir gün olmuştu beni terk edeli. "Sorun sende değil, bende..." demişti. "Ulan bende sorun yoksa niye bırakıyon beni?" demek istemiş, diyememiştim. İfadesizce baktım yüzüne. Nerden aklıma geldiyse, ifadesiz bakmanın etkileyeceğini, bırakamayacağını düşündüm. Baktım olmuyor yapıştım paçasına, "Gitmeeeaaeee..." diye salya sümük bağırdım ama ustaca bir manevraya sıyrıldı ve gitti...
"Depiiiiik! Sana diyom. Dönerse senindir..." diye ısrar etmesiyle ben de düşüncelerimden sıyrıldım. "Bırak abi ne dönecek. Kesin başka birini buldu, ondan bıraktı beni. Kesin bi Meriç, bi Burç var" diye geri çevirdim tesellisini. "Ne diyon olum sen. Yemek geldi. Ben köfte söyledim, bu senin" diyerek yarım ekmek döneri önüme sürdü. İfadesizce baktım Nihat abinin yüzüne. Sonra döneri yedim.

Döner benimdi, köfteyse hiç benim olmamıştı...

12 Haziran 2010 Cumartesi

Ankete gel!

Şimdi efendim birden anket yağmuruna tuttuk sizi. Sol tarafta üç adet anketimiz var, oylayınız.

Bunların sonuncusu temamız ile ilgili. Biz blogu yaptığımızdan beri, bir saçma girişimin dışında, temamızı hiç değiştirmedik. Harikulade görsellikte, bakanın içini açan, öylece alıp götüren bir temamız mı var? Kesinlikle hayır.
(Üzerine tıklayınca büyüyen sihirli resim)

Peki biz neden bu temada ısrar ediyoruz. İlk olarak, değiştirirken elimize yüzümüze bulaştırmaktan korkuyoruz. Bu tema çok da güzel olmasa da uyumlu diyebiliriz. Hiçbir resim, yazı falan sırıtmıyor. Yeni tema yapmaya çalışırken bunu sağlayamayacağımızdan korkuyoruz. Ben kişisel olarak değişikilik sevmeyen insanım. Hani dizilerde falan bir değişiklik olur, dizi ruhunu kaybeder ya, bu tema da bizim ruhumuz. Kaybetmek istemiyoruz.Peki neden bu tema? Çünkü bu temaya baktığında Evde kendimiz'i görüyorsun. O kadar... Bu tema biziz. Yazı tipi, arka plan rengi, tepedeki resmi falan hep Evde kendimizce. Arka plandaki o sarımsı renk mizah dergilerini andırıyor bana. Yazılar siyah, her şey basit.

(Üzerine tıklayınca büyüyen sihirli resim)

Evet çok estetik değil ama bizim için de çok önemli değil. Bir Uykusuz, bir Penguen, bir Leman ne kadar kuşe kağıda basılmak istiyorsa Evde kendimiz de öyle çok fantastik görünüme sahip bir tema istemiyor. Yanlış anlamayın, depik değil, Evde kendimiz bunu istemiyor.

Çünkü biz bir şeyler yazıyoruz. Boş yazıyoruz, saçma yazıyoruz, ciddiyetsiziz ama burada bir içerik var. Bizim için önemli olan da bu içerik. Evde kendimizi seven (bir avuç güzel insan), anketimizi, küçük notlarımızı, yazılarımızı seviyor diye umduk biz hep. Bunları da olabildiğince sade, olabildiğince Evde kendimiz sunalım istedik. Şu koyduğum örnekler sizce Evde kendimiz mi?
(Bu da öyle)

Kesinlikle "Ya save, ya save as" gibi bir düşüncemiz yok. Bunlar sadece benim, hatta bizim (delimezar asilik yapıyor ama), düşüncelerim. Tabii ki İzleklerimiz ve İzlek olmayan takipçilerimizin görüşleri bizim için önemli. Hele ki ısrarla tema değişikliği isteyen bi dost bizim en değerli İzlek'imizdir. Zaten o sebepten böyle bir anket koydum. Fakat bu tema konusunda bizim de görüşlerimizi bilin istedim sadece.

Fotoğraflar: Snipping Tool'lan yaptım.

Öğleden Önce!!!

Bir türlü anlayamadım şu öğleden önce mevzusunu.
Yok öğleden önce okumanız gereken 1001 kitap,
öğleden önce izlemeniz gereken 1001 film,
öğleden önce görmeniz gereken 101 yer,
öğleden önce yemeniz gereken 10001 yemek,
öğleden önce yapmanız gereken 101 şey.
öğleden önce gitmeniz gereken 50 konser...

Nedir arkadaş bu. şimdi biz bunları bu öğleden önce mi yapıcaz? Yoksa genel olarak öğleden önce mi yapıcaz?

Şimdi bu öğleden önceyse ben bunun altında bir şey ararım. Nedir bu acele arkadaş. Marduk mu geliyo öğleden sonra. Ya da sizin bildiğiniz başka bir şey mi var. Aceleye getirip "la goş şu kitabı al, hu filmi izle, la olm yürü şu yemee de yememiz lazım" tadında bir tüketim çılgınlığı mı yoksa. "Bak şimdi bişey çıkarıcam bu öğleden önce parayı vurucaz."

"Yi"
Neyse bunu geçelim. Diğerine gelirsek. Yani genel olarak öğleden önceyse. Bu sabahla öğle arası mı demek. Yani hattızatında gecenin 2 si de öğleden önce. Neyse biz genel kanıya uyarak sabahla öğle arası diyelim.

Gidicek yer konusu tamam sabahtan çıkarız yola gider görürüz. Yolda da yeriz bişeyler. Ohh iki tanesi tamam. Nasıl rahatladım anlatamam. Ondan sonra gittiğimiz yerde kitap okusak falan biraz da muhtemelen 20-30 sayfa okumadan öğlen olur. Neyse artık bi kenara bırakırız kitabımızı falan sonraki günü bekleriz. Yattık kalktık ohhh sanah oldu bikaç bişey daha çıkarsak öğlene kadar aradan tamamdır.

"-Konektikıta da gittik mi kaç oluyo?
-Abi ben gittim di oraya.
-Abi benim de kız arkadaşımın kankasının düğünü var. Ben de gelemem.
-O düğün de mi var gidilecekler listesinde!!"

Tamamı tamam da arkadaş, milletin anası var babası var, gaynı var akrabası var. Zaten çalışan insanın olsa olsa 15-20 gün(henüz bilmiyorum o kadar çalışan insan olamadım) tatili olur. Onu da sizin skim skum öğleden önce atraksiyonlarınıza mı harcıcak yani. İnsan bir lafı derken iki kere düşünmeli arkadaş. Ucu nereye dokunur, ben birini zor durumda bırakır mıyım acaba? Bunları düşüneceksin. (Ben nerden geldim bu konuya).

Aklıma geldi şimdi; öğleden önce yapılan kaç konser var ki şimdi gidesin de listeyi tamamlayasın. Hadi birini Kerem Görsev'le kahvaltıda cazla tamamladık diyelim. Geri kalan 49'u ne olacak. Bu arada Kerem de sabah sabah hiç çekilmez.

"-Müdür kaç film kaldı.
-Ne müdürü be. Ben kızım.
-Nolmuş yani. Kızlar müdür olamaz mı?"

10 Haziran 2010 Perşembe

serzeniş

"artık bu adamlar neden nadiren yazıyor?"MUŞŞŞ. önce kısacık bir öz eleştiri yapacağım, sonra da laflar hazırladım onları sıralayacağım.
şu başlıklardaki altçizgi kalkacak dememdim mi ben? bu ne lan? sanki word yeni öğrenilmiş de dönem ödevi hazırlıyoruz.
blog temasına baktığımızda tek problem budur bence. (yazarımızın fotoğrafına bişey demiyorum)

delimezar, yersen...

şimdi gelelim teknik konulara. şu kitabı çıkmış olan blog yazarımız dikkatimi çekti. dedim bu ne melem birşeymiş, ne içer ne yazar. önce klasik kız blogu diye düşündüm, bir yazısını okumaya çalıştım, olmadı şiştim. bir kere bir kız blog yazınca (içeriği hiç önemli değil) kafadan 200 izleği oluyor zaten. (iddaa bayi gibi yani, açar açmaz hemen doluşurlar)
neyse çok haksızlık etmiyeyim bazı yazılar depik'i andırıyor açıkçası, yani fena değil.

sonra birkaç yazı daha okudum eh işte. ama dedim bu kadar izleğe ulaşmak kolay değil, sırrı nedir? kitapları karıştırdım, bloglara baktım, analiz yaptım.

geleleim sonuçlara. bir kere argo laflar kullanan kızlar oldukça ilgi çekiyor. biz gerçek hayatta her ne kadar küfürlü ve argo konuşsak da (aslında küfür ve argo kötü şeyler değildir. hatta cümlenin anlamını ve vurguyu kuvvetlendiren tümcelerdir) blog yazarken böyle bir aile çocuğu, mürebbiyelerle büyümüş bir adam havası yaratıyoruz. zaten en küçük argo lafta da hemen kınanıyoruz. ama bu hatun olduğunu var saydığım yazar, koyup geçiriyor yazılarında. hem de araya ne bir nokta koymak, ne bir harfi bile eksik yazmak yok. biz ama en hafif argoda bile hemen nokta falan koyuyoruz, p.pi misali. ama hatun koyunca "çok baba hatun yaa" oluyor.

sayısal analizlere gelirsek... bu yazarımız 2008'de başlamış yazmaya (bizden bir sene önce). 2008'de 178 başlık, 2009'da 93 yazı ve 2010'da 19 başlığı var. evdekendimiz'in 2009'da 136, 2010'da 38 başlığı var. tamam anlıyorum bizden bir sene fazlası var, ama izleklere bakınca inanılmaz bir fark var. evdekendimiz 116, bu zat-ı muhterem'in 2806 (son baktığımda). bunu ancak bilim açıklayabilir, matematik bilimi...
eğer blogları fomülüze edersek kız bloglarının izlek sayısı formülü y=2x;
y: izlek sayısı

x: başlık sayısı

bunu açıklaması şudur; bu izleklerin sayısı eksponansiyel olarak büyüyor; ör: dünya nüfusundaki artış .

şimdi bir de erkek blogu izleklerini formülüze edelim. o da y=kx;

y: yine izlek sayısı

x: başlık sayısı

k: gider katsayısı (bkz: edward ander gider hesabı)

yani bir erkek blogunun izlek sayısı lineer olarak artar. ör: elektrik faturasındaki değer.



şimdi diyeceksinizki "ama siz 5 kişisiniz". 5 kişi olmak bu fomülasyonu çok etkilemiyor. neden mi? hemen formülüze ediyorum y=5 + kx. yani diyelimki 100 başlık yazdık, izlek sayısı 100k + 5 olur.

ve son olarak şunu söylemek istiyorum; bunların hiçbirisi S:)KİMMMDE DEĞİL.