26 Kasım 2009 Perşembe

Kaybolan bir değer: Beyaz Atlet

Gün geçmiyor ki bir manevi değerimiz, bir kutsalımız daha modernite uğruna, çağdaşlaşma uğruna ayaklar altına alınmasın sevgili okuyucular. Kadınlara yaranmak uğruna kaybettiklerimiz yüzünden, yarın öbür gün mahşer günü geldiğinde atalarımızın, dedelerimizin; bizi biz yapan değerleri oluşturmuş, yaşamış ve yaşatmış o elleri öpülesi insanların yüzüne nasıl bakacağız inanın bilmiyorum. Biz bu kadar aciz bir toplum nasıl olduk, bu kutsal değerleri nasıl kaybettik anlayamıyorum.


Parmak arası terlik mi giymedik bu uğurda, beyaz slip donları çöpe mi atmadık birer birer? Yoksa o amcalarımızın, dayılarımızın gurur duyduğu göğüs kıllarını tüy dökücü kremlere kurban mı vermedik? Bugün ugg giyen erkekler bile var artık, bu utançla nasıl yaşayacağız?


İşte bu utanç yolunun başlangıcı beyaz atlete uzanıyor sevgili evdekendimizciler. Analarımızın cefakar elleriyle, “oğlum belini korur, terini alır” diye diye zorla giydirdiği beyaz atlet; ilk kurban oydu.


Evet, önce özel günlerde giymemeye başladık atleti. Olurda soyunmak gerekirse, tişörtü çıkarınca direk çıblah vücudu ortaya koyalım, seksapel meksapel diye diye takvime bağlandı atlet giymek. Sonuçta duyuyorduk görüyorduk; bütün kızlar karşıydı atlete. Hele ki belden yiyeceğimiz soğuklara karşı donun içine sokmak yapılan en büyük yanlıştı, çok iticiydi. Siz hiç brad pitt’in soyundup da donun içine sıkıştırılmış atletiyle kaldığı bir sahne gördünüz mü?




bu bebe giyince seksi oluyodu ama di mi? işte ikiyüzlülüğün tarihi

Sonra özel günler genel günlere döndü; “tişörtün altından belli oluyo, çirkin duruyo abi yeaa” diye diye unutuldu gitti güzelim atlet. Şimdi kış günü götümüz dona dona geziyoruz. İstediğin kadar montu kazağı giyin, atletin yerini tutmaz, o kat kat kazaklar belden giren zalım soğuğu kesemez....


Yazın teri alan, kışın beli tutan o mübarek giysiyi; o ecdadımızın bayrağını, “olurda bir manitasal durum olur” diye diye kaldırdık attık bir kenara....

24 Kasım 2009 Salı

Böyle söyleyince daha bi' şey oluyo: Tatmak!

Bu serinin cizleme-krep yazısında arada geçmiş, sonradan yazmayı unutmuşum. Bugün nostalji yapıp eski yazılara bakarken gördüm.

Evet efendim, tatmak! Nedir efendim tatmak? Bir şeyin tadını alacak kadar ağızda gezdirmek falan. kullanım olarak ise tatmak deyince bir tadına bakmak için bir lokma alıp daha fazla yememektir. Zaten bu yazıya konu olanlar kelimeyi o şekilde kullananlar değil.

Konumuz yine bu entel mi desem, beyaz Türkler mi desem, ne desem bilemedim. Aha da o insanlar işte. Bunlar yemenin hayvanca bir şey olduğunu düşündüklerinden midir nedir, yemez içmezler. Boğazda balık tatmaya, Arif Usta'nın kebabını tatmaya, La Bonsuar'daşarap tatmaya giderler. Zannedersin ki balıktan bir lokma, şaraptan bir yudum alıp, "ziyade olsun" dedikten sonra kaçıyorlar. Ha gerçi bunların gittiği yerlerdeki porsiyonlar tadımlık gibi, o ayrı. Hele ki bir de tavsiyeleri yok mu? Bana böyle bir tavsiye verirlerse diyalog şöyle oluyor:

- Ya depikcim, Ortaköy'de Mustafa Abi var. Krepini mutlaka tatmalısın...
+ Ne tadacam lan! Adam gibi Oturur yerim cizlememi.

Belki de gıdanın kendisiyle alakalı. Krep tadılır, cizleme yenir falan...






<-bunlar tadıyor------bu abiler ise yiyor->








Ek dilbilgisi dersi - İşteş fiil: Bir eylemin karşılıklı olarak yapılması. (Örn. atmak-atışmak)


(bu da mutfakta yapılan işteş fiil)

22 Kasım 2009 Pazar

Büyüyoruz inşallah, amin!

Benim eşekliğimden kaynaklı bir gecikme nedeniyle, daha önce olması gereken bir şeyi açıklıyorum. Birisi daha geliyor gibi inşallah. Kendisi kabul ederse bir tane daha canavarımız oluyor sayın Evde kendimizciler. Haydi bakalım...

Kabul eder veya etmez ama belli olduktan sonra kendisinin blogunu da duyuracağım burdan. Canavar gibi blog şerefsizim.

21 Kasım 2009 Cumartesi

Teşekkürler!

En vefalı blog ödülü sahibi Evde kendimiz, dükkanına uğrayan müşteriyi "bizim bi arkadaş da şöyle enteresan şeyler satıyo" diye ikna edip arkadaşına yönlendiren vefakâr esnaf gibi, kendi bloguna gelenleri bize doğru akıtan canım bloglara teşekkürü bir borç bilir. Hepinizin de bildiği gibi Evde kendimi borcunu öder! İşte o üyeler:

Desteğini esirgememe konusunda her zaman bir numara olan, kendi adını taşıyan bloguyla : Bi dost!

Evde kendimiz'in ruh ikizi, kültür bacanağı blogu "Ben bu yaz nerdeydim?"'le: Edward Ander.

Her daim enerjik, her daim "turist!!"

Mühendis bir bakış açısı getiren Teecetveli!

"Paranoyak olmam öyle demek değil bi kere" manasındaki bloguyla: Gülş!

Şarlo'nun kızı bloguyla: Machu Picchu Kaymakamı (ismi yanlış yazdıysam affola)

Bunlar Sitemeter'dan gördüğüme göre bize yönlendirme yapan bloglar. Yarın bir gün sayısal falan çıkarsa kıyak yapacağım insanlar bunlar. Gözden kaçırdıklarımdan da şimdiden özür dilerim.

Evde kendimiz teşekkür eder...

18 Kasım 2009 Çarşamba

Ölmeden önce yapın 003 (zaten öldükten sonra yapamazsınız)

Fark Yaratın!

Fakat öyle "tarzınızla fark yaratın" şeklinde Evde kendimiz mantığına aykırı tavsiyeler vermeyeceğim. Benim söyleyeceklerim bunun tam aksidir ve eğlence garantilidir. Eğer utanma duygularınızı bir kenara atıp söyleyeceklerimi denerseniz acayip eğlenirsiniz. Tabii birkaç tane kafa dengi arkadaş lazım. Her biri tarafımdan denenmiş ve hayatımın en eğlenceli anlarından olmuştur.

Öncelikle kısa bir demeç vereyim. Hani bazı davranışlar vardır, aslında siz de pek sevmezsiniz. Bunları yapanları hiç görmek istemezsiniz. Çünkü onlar gerçektir. Fakat öyle olmadan, öyleymiş gibi yapmak müthiş zevklidir. tabii ki etraftakileri aşırı derecede rahatsız etmekten bahsetmiyorum. Bunu tasvip edemeyiz ama göreceksiniz ki etrafnızdaki bazı burnundan kıl aldırmayanlar sizi kınayacaklardır ama çoğu da sizinle beraber eğlenecektir.

Karda poşetle kayın!
Şimdi çoğumuz zaten yapıyoruz bunu, biliyorum. Fakat benim dediğim öyle sokak arasında değil. Misal gidin Uludağ'a. Herkes ciks ciks kayak takımlarıyla, nezih pistlerde kayarken, çıkarın buzdolabı poşetini, 3-5 kişi oturun üstüne "ahaleeooyy, vahaleeooyy" diye kayın pistten aşağı. Pistin sonunda da öküzlemesine kahkaha atın.

Plajda çizgili pijama ve atlet giyin!

Bunu hemen hemen her plajda yapabilirsiniz ama "solar beach" falan gibi mekanlarda daha etkili olur. Grup olarak denize doğru koşarken "ahaleeooy, vahaleeooy"larınızı eksik etmeyin. Denize girdiğinizde kesinlikle yüzmeyin, sadece çimin. Hatta kendi aranızda ayı şakaları yapın, bir de deve güreşi yapın.

Gözde mekanlarda fark edilin!

Mekan dediysem bir bar, kulüp falan değil. İçeriye almazlar zaten. Taksim veya bağdat caddesi gibi milletin şıkır şıkır gittiği yerlerden birine eskimiş pijama ve terliklerle gidin. Dizleri falan çıkmış olsun böyle. Hatta bacak arası bayağı bir delik olsun, ucundan donunuz görünsün. "ahaleeooy, vahaleeooyy"ları burada yapmayın. Pek anlamsız olur. Sadece şöyle bir yürüyün, kızları falan kesin.

Bunların hepsini yaptım ben. Çok şükür eşlik edecek arkadaşlarım oldu her daim. Fırsat buldukça da geliştirerek devam edeceğim.

Aklıma geldikçe ekleyeceğim, bunun gibi çok şey var. Siz de üretin bir şeyler. İnanılmaz eğlenceli bir durum. Hatta etraftan kınayanlar, rahatsızlık belirtenler falan olursa "bizim eğlenmeye hakkımız yok mu kardeşim? Biz de insanız, hor görmeyin" falan diye durumu ajite edin. Kendi gibi olmayanları hor görenlerle kafa bulmanın en güzel ve en eğlenceli yoludur bu. "Ayy şunlara bak!!" falan diye konuştukça daha da zevk alacaksınız, garanti ediyorum. "Iyyyy kıro!!" falan laflarını hiç kafanıza takmayın. Zaten dediğim gibi çoğu insan da eğlenecek sizinle beraber.

15 Kasım 2009 Pazar

Post modern türkücü Abraham Sweet



(Lütfen Bir_Ta$_attIm.mp3(mp3paylasak.org) isimli parçayı 3 kez dinledikten sonra melodiyi aşağıdaki dizelere uydurmaya çalışınız.)


Format attım windows'a zınk dedi(hata efekti)
Bill Gates çıktı, Vista'da hata çok dedi vay vay
Çift çekirdekle işlemciler hızlanır vay vayy
xxx.avi'ler, system31'de saklanır vayy vayy


Atalım mı bill gates amca atalım mı vayy vayy
Formatlarla hard diskte yer açalım mı vayy vayy
.harici alıp terabaytlarla coşalım mı vayy vayy

Softwareciler yazıp durur C+ da
Asus laptop ne hoş olur kucakta vay vayyy
Yanıverdi dvdler neronla vayy vayyy

Çift çekirdekle işlemciler hızlanır vay vayy
xxx.avi'ler, system31'de saklanır vayy vayy




(Abraham Sweet'in ilk albümünün kapağı)

9 Kasım 2009 Pazartesi

Sinemada Reklam İstemiyoruz!

Sinemada, artık boku çıkarılan, reklamlara isyan eden yeni bir blog kurdum. Ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yok. Fakat destek görüp tepki çığ gibi büyürse bir şeyler olabilir gibi geliyor bana.

Haydi bakalım. Gelin görün.

3 Kasım 2009 Salı

Çocuk Aklı: Sokaktaki Futbol

Bir erkek çocuğu için, erkekliğe adımları arasında sünnetle askerliği arasında 2 altın basamak vardır. Bunlardan birisi futbol oynamaya başlamasıdır. (Diğerini şimdilik düşünmeyelim.)

Sokakta oynayan çocukla, sokakta top oynayan çocuk arasında Endüstri Devrimi kadar büyük bir sıçrama vardır. Sokakta oynayan çocuk, saklambaç, yerden yüksek, seksek, hatta yeri gelir evcilik gibisinden envai çeşit oyunlarla zamanını geçirir. Bu oyunlar tıpkı birer flash oyun gibidir; basit, öğrenmesi ve uygulaması kolay. Ancak zevk konusunda saman alevi etkisiyle çabuk sıkan bu oyunlar arasında hızlıca alt+tab yapar çocuk beyni.

Gelir düzeyi düşük olan semtlerde bazı çocuklar vardır ki bazıları yukarıda saydığımız hiçbir oyunu oynamadan direkt olarak zımba, simit, uzun eşşek gibi şiddet tabanlı ve gün geçtikçe fizik gücü gereksinimini artıran oyunlarla stajını yaparlar. Unutulmamalı ki dünyada en çaresiz kişi tombul arkadaşının karşı takımda olacağını öğrenen çelimsiz uzun eşşek oyuncusudur. Bu sebeple bu çocuklar bir bakıma acemi birliğini tamamlarlar bu oyunlarla.

Ve asıl konuya geldiğimizde;

Sokaktaki futbolu gelir dağlımına göre basitçe ikiye ayırmak ve öyle incelemek gerekir.

1. Yüksek Gelir Düzeyli Sokak Futbolcuları

Bu çocuklar, aslında birer sokak futbolcusundan çok site bahçesi futbolcusudur. Pahalı halı saha ayakkablıları ve bilimum lisanslı klüp ürünleriyle onları tanımanız çok zor olmaz. Futbol kuralları arasında “istop” un varlığından habersizdirler çünkü maçları esnasında araba geçmesi söz konusu değildir.

Bu oyuncular genelde kiloludurlar ve top sürme yetenekleri hakikaten berbattır. Ancak genelleme yaparak bu tarz oyuncuların hepsini çöpe atmamak gerekir. Bunların futbol okullarına kayıt imkanları daha fazla olduğu için en azından profesyonel olup olamayacaklarını görme imkanları vardır. (Ayrıca Kaka Leite de Brezilya’nın en zengin ailelerinden birinin çocuğudur.)

Ne yaparlarsa yapsınlar futbol camiasında sevilmeyeceklerdir. (Kaka hariç, adam babasının eline bakmıyor.)

2. Dar ve Orta Gelir Düzeyli Sokak Futbolcuları

Endüstriyel futbol hakkında hiçbir fikri olmayan, üzerlerinde orijinal olmayıp, spor açısından oldukça elverişsiz sentetik maddelerden yapılmış ürünler olan, en lüks ayakkabıları ligspor ya da sportaç olan (biraz daha orta düzey için lescon da olabilir) çocuklardır. Futbola başlamadan önce zorlu fiziksel koşullar altında çeşitli oyunlar oynayan ve “ekmek arası” adlı bir beslenme rejimini uygulayan bu çocuklar için o üzerlerinde giydikleri alabildiğine adi ürünler hayatlarındaki en önemli şeydir. Bazıları, dayısı ya da amcasının verdiği bir forma yüzünden, o formanın ait olduğu kulübün çok sıkı birer taraftarı olmuşlardır ve yıllar sonra bunu hatırlamayacaklardır bile.

Futbollarındaki en önemli fark bir tarzlarının olmasıdır. Güney Amerika ekolüne yakın bir futbol stilini benimseyip, çok çalımlı bir stili içgüdüsel olarak benimsemek kanlarında vardır. Bu kötü alışkanlıklarından ilk “esnaf halısahasına davet edilen genç” sıfatına sahip olduktan hemen sonra vazgeçeceklerdir. Genel olarak vücut yapıları “kuru ama diri” olarak adlandırılabilir. Çok büyük bir yüzdeyle kara ve kurudurlar, aralarında süsüne meraklı olanlar varsa bunlar imaj olarak Cristiano Ronaldo olma yönünde ilerleyeceklerdir.

Tüm bu açıklamalardan sonra konuyu “Türkiye’deki sokak futbolu nereye gidiyor?” diye sosyal bir platforma taşıyacak olursak ve yukarıda belirttiğimiz iki gruba bu soruyu ayrı aryı yöneltirsek şöyle cevaplar alacağımız araştırmacılarca deneysel olarak kanıtlanmıştır:

1. Grup (yüksek gelir düzeyi) : A

2. Grup (dar ve orta gelir düzeyi): B

Evde Kendimiz: “Sence, Türk Sokak Futbolu nereye gidiyor ufaklık?”

A: Ben nereye istiyorsam oraya gidiyor, çünkü top benim!

B: Camiye su içmeye gidiyolar abi, ben eppek yicem diye gitmedim onlarla.