24 Haziran 2009 Çarşamba

Öğrenci evi seks partisi (şimdi Türkiye'de!)

Ortam gergindi! Herkes gergin değilmiş gibi davranıyor, fakat kendisi de dahil herkesin gergin olmasına rağmen gergin değilmiş numarasına yattığını çok iyi biliyordu. Şöyle bir göz gezdirdi salona. 15-20 erkek ve nasıl geldikleri bir türlü anlaşılamayan 3 kız şen kahkahalar atıyor, ellerindeki bira şişeleriyle muhabbeti koyulaştırıyordu.

7 katlı bir apartmanın 4. katındalardı. Alt ve üst komşular tatile çıkmış, gürültüden rahatsız olacak kimse kalmamıştı apartmanda. Aklından internette gördüğü muadil partilerin yapıldığı evleri düşündü. O bahçe içinde, iki veya üç katlı, kocaman salonlu evleri düşündü. Bir de içinde bulunduğu salona baktı... Yeni bir şişe almak için mutfağa yöneldi.

Salondaki üçlü koltukta bir kız oturuyor, iki yanında oturan ve önünde ayakta duran erkeklerle erotik olmaya çalışan bir sohbet yürütüyordu. Sohbetin kendisi erotik olmaya çalışıyordu ama "ya sevdiğinle yapacan"la puan kapmaya çalışan yurdum genci yüzünden ilerleyemiyordu.

Herkes ilk gaza gelip üstünü çıkaracak kızı bekliyor, ortamdaki 3 kızı kesiyordu. "Ulan ben üstümü çıkarayım, kızın birine gidip yavşayayım, olayı tetikleyeyim" diye düşündüyse de hemen vazgeçti. Arkadaşlarının, kendisini çıplak görmeleri pek iyi olmazdı. Kesin hepsi götüyle dalga geçerlerdi. Yİne aklına o internette gördüğü ortamlar geldi. İçkili bir çift sevişiyor, etraflarında da ellerinde bira şişeleriyle onları izleyen erkek çoğunluklu bir kalabalık oluyordu. Arada bir etraftakilerin "yeeaaaa" "huuuu" sesleri yükseliyor, sevişen çift onlarla da paslaşarak etkinliklerine devam ediyordu.

Yine şu anki partiyi o şekle bürünmüş düşündü. Ortada sevişen erkek de kendisiydi. etraftakiler "hoaa g.te bak lan." "ahauahu o ne lan bamya gibi" dalga geçiyorlardı. Hemen kafasından attı bu düşünceyi. Sonra kendini etraftaki kalabalığın içinde düşündü. Kesin kendisi de dalga geçerdi ortadaki adamla. Arkadaşı Erkan'ı ortada, kendisini de kenarda dalga geçer şekilde düşündü. Yüzüne bir gülümseme yayıldı.

Derken bir ses yükseldi. Herkes sus pus olmuş kanepeye dönmüştü. Kanepede oturan kız "ay inanmıyorum sana! Sapık herif! Allah belanı versin" diye bağırıp, bir de tokat atmıştı Mustafa'ya. Mustafa üstünü çıkarmış, gaza gelip elini kızın tişörtüne atmıştı. Ortamı tetikleyen adam olmak isterken rezil olmuştu. Diğer tarafta da iki erkek kavgaya tutuşmak üzereydi. Biri diğerine "Nediyonlansen! Bırakacaksın o kızın peşini!" diye bağırıyordu. Ağlayarak evden çıkan kızın ardından diğer ikisi de "Biz de geç kaldık. Babam 11'den önce evde oldemişti. Bacaklarımı kırar vallaha" diyerek evden çıkmıştı. Kalan erkek topluluğundan da homurtular yükseldi ve çoğu çeşitli bahanelerle evden çıktı.

Derken evsahibi Bora "Haydi beyler, pes atalım" deyince, kalanlar şenlendi...

(gecenin sonu)

14 Haziran 2009 Pazar

Söylesem ne gerek var, sussam daha iyi olur

İnsanların fikirlerini bildirdikleri, özellikle sanal, ortamlarda söyleneceğinden emin olabileceğimiz fikirler var. Bunlar zaten bilinen, genel olarak kabul edilen şeyler oluyor çoğunlukla. Amerikayı yeniden keşfetmeye benziyor fikri beyan edenin yaptığı.

Hani bir oturum ortamında falan söylenmesine eyvallah diyelim de, bazıları bu fikirleri üzerine uzun uzun yazılar yazabiliyor, ben orda biraz kaşınmaya başlıyorum. maymun oluyorum ekranın karşısında.

Fikir bildirilen ortam klişeleri ve söylenmemesi imkansız olan yargılar:

1- Çocuk: "Geçen gün bahçede çocukları gördüm. Biraz seyrettim onları. Ne kadar mutluydular. Bir tanesi Pet şişeyi almış, onunla govboyculuk oynuyor. O an şunları düşündüm. Çocukların hayal gücü ne kadar geniş. onlar her şeyi bir oyuncağa çevirebiliyor. Böylece en ufak şeyden mutlu olabiliyor. Keşke biz de hep çocuk kalabilseydik..."

Vay be! Şimdiye kadar kimsenin görmediği bir şey farketmiş bu duyarlı arkadaşımız. Söyleyebileceğim tek şey şu. Arkadaşım, "keşke çocuk kalabilseydik" diye üzülmen yersiz senin.

2- Bekaret: "Geri kafalılar tarafından önemsenen şey. Namus bacak arasında değildir. vs vs..."

Fikri savunanları eleştirmiyorum. Belirtmek istediğim şey "bu tartışmada bu düşünceler bu kalıplarla" mutlaka savunulur.

3- Öss: "Bir insanın tüm geleceğinin 3 saatte belirlenmesi falan da filan da..."

Sanırım bana en çok katılacağınız konu budur. Birisi de söylemesin şunu be. Lan biliyoruz lan! Zaten buz gibi ortada olduğu için söylemiyoruz sadece.

4- Duygusal İlişki: "İnsanın içi güzel olacak..." vs.

Yav arkadaşım! Güzel bir karşı cins dileyen insan içi kötü olsun mu diyor? İçinin güzel olması zaten varsayılan tercih. Lan bir adam dışı güzel karakteri çirkin bir kız ister mi? İstiyorsa zaten bu adamla neyi tartışıyon sen?

"Aslında en güzeli görücü usulü bence"

5- Kumru: "Kumruyu asıl yerinde yiyecen"

Valla gidip İzmir'de yedim, yine de beğenmedim. Bu zevk meselesi tabii. Mesele şu: e neyi yerinde yemeyeceksin? Simidi de asıl yapan yerde yiyeceksin, ıspanak yatağında marine edilmiş mantar soslu paneyi de. Kötü yapan yerde yersen olmaz tabii.

Bunun gibi "ulan bunu neden söylüyon ki" dedirttirecek birçok şey var. Amacım, artık kendisi bir klişe haline gelen, klişe avcılığı yapmak da değil. Öyle işte...

Şimdi aklıma geldi. Galiba "evde kendimiz"in de şimdiki halinin sebebi bu. Sürekli söylenen şeyleri, zaten kabul edilen gerçekleri "doğru da olsa" tekrar tekrar söylemenin biri anlamı yok gibi. Son zamanların gözde lafları olan "ezber bozma" ve "yeni bir şeyler söyleme" derdimiz de yok. Bu durumda fikir beyan etmemek daha iyi gibi. Yoksa biz de fikir sahibi insanlarız, gerektiğinde (nadiren) ciddi olabiliyoruz.

Konuyla alakasız resim: "Size kollarını açan birini geri çevirmeyin!"
(sırf resim hoşuma gitti diye koydum)


not: pet kelimesinin ilk harfini neden büyük yazdım bilmiyorum.

5 Haziran 2009 Cuma

Erke Dönercisi

Kendisi var olsaydı Kıyı köşe lezzet durakları'na konu ederdim ama maalesef yok. Olsa güzel olurdu ama! Döndükçe kesiyorsun ama bitmiyor! Sınırsız döner kaynağı! Onu yiyenlere de enerji veriyor. Böylece sınırsız enerji kaynağı da oluyor.

Bu arada, hakikaten n'oldu o dönergeç ya? Kendisinden haber alan olursa lütfen haber etsin. Neyse... "Bırak gitsin, 'dönerse' senindir" diyerek bitireyim bu yazıyı.

(resim: depik(original))


(Gece gece insanın aklına böyle iğrenç kelime esprileri geliyor işte. Hayır aklına geldi, niye gelip de yazıyosun dimi? Bi de kalkıp resim falan yapmış)

3 Haziran 2009 Çarşamba

Uykusuz 06-05-09

Malum mahalle baskısı sebebiyle tez zamanda yeni bir giriş yapmak icab etti. Bu olay memleketimizin henüz bazı şeyleri kaldıracak seviyeye gelmediğinin de açık bir göstergesi... Geniş kitlelerin rol modeli "depik" ve kanaat önderlerinin de baskısıyla bu kelamları etme ihtiyacı duydum.

O değil de Umut Sarıkaya'nın karikatürlerine yaptığı kenarlık karikatürlerden, özellikle de sığ mizah tadında olanlardan pek bir gülümsetiyor beni. Bazılarını da tarihin tozlu raflarına gömülmeden buradan tekrar tekrar hatırlatayım dedim.

Sararan bıyıkların, kırçıl seslerin dostu Maltepe'ye (Samsun'u da unutmamak lazım) de selam etmeyi unutmamış sayın Sarıkaya.

2 Haziran 2009 Salı

Taşaklı Olmak?

Taşaklı olmak esaslı, arkası sağlam gibilerinden kullanılır. Malum seçimler de taze bitmişken "Taşaklı Belediyesi" de güzel olurmuş. Hatta "Taşaklı Belediye Başkan adayı Cevat Taşaklı". Gelmiş geçmiş en taşaklı belediye başkanı gibim.

Ama yandaki abim bağımsız olarak bile adaylığını koysa her türlü kazanırmış. Adaylık koymasa da kazanırmış.





Bunun videosu da var ama bir türlü yükleyemedim. Depik şahidimdir. Gözlerini alamamıştı hatta izlerken. Neyse fazla bir talep olursa onu da siz sevgili okurlarla bir şekilde paylaşmaya çalışırım artık.

not: Dalga geçtiğimiz falan sanılmasın. Sağlık sorununa dem vurmak istedik sadece bu amcanım.



1 Haziran 2009 Pazartesi

Burası Benim Evimmiş

Malumunuz, uzun zamandır duygularımı, düşüncelerimi satırlara dökemiyordum buralarda. Depik insanının yoğun gayreti karşısında bu kadar basiretsiz kalmak beni fazlasıyla üzdü haliyle. Yazmalıydım, doldurmalıydım sayfaları....

Neyse uzun zaman yazmayınca insan bir garip oluyormuş dostlarım. Peki neden yazmadın arkadaşım, neettin ne işledin. Maalesef internet teknoloisine sınırlı olarak erişmem dolayısıyla pek yanamaşamadım buralara. Tabii "evdekendimiz" mevhumundan uzak kalmamın da bunda etkisi yok değil. Ama bu uzun arada kendime başka bambaşka bir yurt buldum. Kendimi mutlu, huzurlu hissettiğim yeni yuvamın kapılarını da ilk sizlere açayım dedim.

"Yeni evimden bir görünüm"

Fethiye'ye yaklaşık 2-3 km uzaklıkta olan Zeytinli (sıkmış da olabilirim) koyunda yer alan yeni yerleşim merkezimde, resimde de görüldüğü üzere buzdolabım, sehpam her bir şeyim mevcut. Gündüzleri biramı yudumlarkene bir yandan da balığımı tutuyor, akşamları da tuttuğum balıklarımı mangalda pişirip rakımı yudumluyorum.

Tabi böyle güzel bir ortamda yaşayınca insan, kendini dinleme fırsatı bulabiliyor. Yıllardır biriktirdiğim, kalbimin derinliklernden gelen duygularla bezediğim yeni kitabımın da 175. sayfasına kadar gedim. 422 sayfalık "Çemkirmenin Dayanılmaz Gerilimi" adlı kitabımı tamamlar tamamlamaz vakit kaybetmeden buradan değerli okurlarla paylaşacağım.

Yeni yuvamdan başka bir enstantaneyle bu satırları da noktalamanın zamanı geldi sanırım. Malum havalar oldukça sıcak, denizde birazcık serinleyeyim bari. Sevgiyle kalın.

"Şu hayattaki en büyük zevklerden biri; ayakları denize sokup birayı yudumlamak."

Fotoğraflar: Ben tabii ki ben tabii ki. Üzerlerine clickleyerek büyütebilirsiniz.