26 Şubat 2010 Cuma

Buraya bakıyorsunuz... Şimdi gülümseyin...

Bir ara fotoğrafa sardım ben. Hala da içimdedir, bir gün hayvan gibi fotoğraf çekeceğim. Selpak satan çocuk, buruşuk ve güleryüzlü amcalar elimden kaçamayacak. Vereceğim siyah-beyazı, vereceğim ISO'yu.

Zamanında gittim hayvanlar gibi bir fotoğraf makinesi aldım. Dijital de değildi. Canavar gibi bir analog makine. İnternetten falan öğrenip abanıyordum fotoğrafa. Hatta bazen

- Artık hazırım! Fotoğraf çekebilirim...
+ Hayır genç öğrencim, henüz tam olarak hazır değilsin. Biraz daha sabır.
- Daha ne kadar beklemem gerekiyor. Aylardır ne istiyorsan yaptım usta.
+ Sabır genç depik. Unutma ki, ham meyvayı yiyen dağ keçisi, gider yuvasına sıçarmış
- Ooo hayır! Ben fotoğrafçı olamayacağım. Aylardır çalışıyorum hala havada duramıyorum

gibi diyaloglar yaşayıp bunalıma falan girdim. Çünkü filmlerde falan hep öyle oluyordu. Ne zaman birisi ustasından bir şeyler kapıp kahraman olacak, o herif bir türlü sabredemiyor. Hemen olayı kaptığını düşünüyor, ustası olmaz deyince de isyana kaptırıyorlar kendilerini. Dur duraktan anlamıyor pezevenkler.

Fakat bir müddet sonra soğudum. Hayır sayın Evde kendimizciler, öyle hevesim kaçtı değil. Bir sebepten dolayı soğudum. Açıklıyorum:

Bu memlekette br sürü Ara Güler olmamasının da sebebidir bu. Yoksa ne Mehmet Turgut'lar çıkardı anadoludan. Ne zaman bir genç fotoğrafa merak salsın, hele ki bir iki alet edevat edinsin, düğün derneklerde geçerler karşısına "o çeksin, o fotoğrafçı" derler. Bu ortamda anlatamazsın da olayı. "Ya bunun fotoğrafçılıkla alakası yok. Alıyorsun otomatiğe, kadrjı tutur yeter. Benim olayım bu değil. Yaşlı amcalar, teyzeler falan" de diyemezsin o ortamda. Sonra "ne hayvan oldu bu herif, şu ortamda yaptığı şeye bak. Bizi beğenmiyo" falan diye giydirirler arkandan. Haklıdırlar da... Öyle yerde ne bozuyorsun insanları.
(Ortam böyle olaydı iyiydi)

Zaten bizim memlekette o ünlü fotoğrafçı gibi insanlara "Bin tane cıplak adamla gadın bulun bana. Hepsi arkasını dönsün ve yere yatsın. Fotoraf çekecem" desen ya gülerler, ya döverler. O adam da dünyanın en çok mabat gören adamıdır heralde. Ne yapıyorsa o resimleri artık?

22 Şubat 2010 Pazartesi

Sağlık Ne Güzel!

Depik'ti karşımdaki. Yine bir Beşiktaş - Galatasaray maçında takımı gibi deplasmana gelmişti. Elinde bir market poşeti ve içinde de yaşam iksiri "kefir"le şereflendirmişti malikanemizi. "Rakı iyidir" dedim. Kefir ne alaka. Çok yorgunum be dostum dedi. Son yazdığı yazı ve onun akabinde yaşadıkları içsel derinliklerinde daha da derin yaralar açmışa benziyordu. Zaten yaralıydı yıllardır. "Çok servdim be abi." dedi...

"Zebzeler ve sağlıklı olmak. (Bir kefirle olucak iş değil)"

Kefiri açtık, bikaç duble içti önce. Ayıp ettik be dedi. Yıllardır giderek zirveye doğru tırmandırdığım blog yazarlığımı iki duble rakıya kurban ettim dedi. "halbuki ne heyecanlarla başlamıştık." Birden "delimezar"ın elinde bir topuz gibi sallayarak fırlattığı gamepad*'in sol arka beyin lobuna çarpmasıyla sarsıldı. Kapanmamış bir hesap vardı geçen haftadan kalan. Delimezar o meşhur inadıyla oturttu onu her zaman ki koltuğuna. Ayaklarını sehpanın üzerine üzerine dayayarak oyuna bir hevesle sarıldı "dep"**. Tam da "sahte miydi o iç çekişlerin" dediğim anda birden ağlamaya başladı. "Ne oldu olm. Herkes dertli be yapma ama böyle" diyecek oldum ki. "Abi görmedin mi ne yazmışlar yazımın altına." dedi. Hangisinden bahsettiğini anlamıştım. Asil duruşundan ve onu kaybede yazmasından bahsediyordu. (Sehpaya dayadığı ayakları adeta o asil duruşu tamamlıyordu.) "Yapma be çocuk" dedim. Okuyup coşarken oh ne ala, ondan sonra yok asil duruşmuş...

Ve aradan saatler geçmiş, onun moralini ne benim teselli çalışmalarım ne de delimezarın gol üstüne gol yemeleri yerine getirebilmişti. Saat 21:27 gibi birden irkildik. Birbirimize baktık. Artık yapabileceğimiz depiğin üstün teletext*** bilgisiyle maçın skorunu öğrenmesinden fazlası değildi. BJK: 1 - GS: 1...

*joypad olarak da anılan oyun gereci.
**durum değişkeni olarak depik.
***Babalar için teknoloji konusundaki master degre

20 Şubat 2010 Cumartesi

Rakı iyidir!

marvadamcığım içip içip yazar da ben yazamaz mıyım? Hatta içemez miyim? İçerim arkadaşım! (öldüm öldüm öldüm öldüüüüüm, yar yüzünü nerde gördüümm) Evet içiyorum! Ama bir sor niye!

Bir sebebi de yok. İçesim geldi. (bir gün merak edip, sormadın beniiii, bir gün arayıp da bulmadın beniii)

Oturanlar: ciğer, haydari, patlıcan salatası
Ayaktakiler: su, Rakı
Kenardan görünen: kornişon turşusu, hp laptop

Şu aklıma geldi. Bir insan asla yalnız rakı içemez. Çünkü rakı var! Rakı çok güzel. Benim babamın
rakısı var. Arada araklıyorum ondan. Farkediyor ama farketmemiş gibi yapıyor.

Bu arada bir fıkra anlatayım. Carlsberg, Tuborg, Amstel, Heineken ve Efes'in müdürleri bir barda buluşmuşlar. Garson sipariş almaya gelmiş. Calsberg'in müdürü "ben bi calsberg alayım" demiş. Tuborg'un müdürü Tuborg sipariş etmiş. Aynı şekilde Amstel ve Heineken müdürleri de kendi biralarından istemiş. Efes'in müdürü ise "ben bir kola alayım" demiş. Dİğerleri "neden kola istedin?" diye sormuş. Efes'in müdürü de "hiçbiriniz bira içmiyordunuz, ben de size uyayım" demiş. Tam o sırada ordan geçen ve olaylara şahit olan Yeni Rakı müdürü hepsine seslenmiş: "o zaman ben de süt alayım"

Rakının yanında öldürücü olan bir şey varsa o da İbrahim Tatlıses-Arif Sağ birlikteliğidir (ben her gece sarhooşum, derdindeeeen böööyle, aşk yolunda berduşuum kadeeerim bööyle)

Benim de "ilhan-ı aşk" edesim geldi. İboooooo, seviyorum seni. Lütfen eskisi gibi söyle. Arif hocam, şu İbo'ya çeki düzen ver gözünü seveyim.(içki nediiiir bilmeezdim, şimdi bir ayyaaaş oldum)

Orhan Baba da iyi bir insandır (ya yolu kaybettim, ya ben kayboldum, ne olur bir yerden karşıma çıksan)

Dur lan, hazır alkollüyüm, içimde kalanları söyleyeyim. Tayyip senin ben ta ...., en büyük cimbom, babacık babacık, Özge seni harbiden çok sevdim (ortaokuldaki platonik aşkım), Canay seni daha çok sevdim (lisedeki platonik aşkım), delimezar, geçen sefer PES oynarken sen tuvalete gittiğinde sana gol attım 2-0 oldu ve sen farketmedin (gerçi, maçı 6-0 almıştım), baba o 100 lirayı cebinden ben aldım (sene 1989).

Son olarak güzel kızlaradır sözüm, bir kerecik öpsem ne olur iki gözüm.

18 Şubat 2010 Perşembe

Böyle söyleyince daha bi' şey oluyo: İLhan-ı Aşk


Alkol evet alkol… Alkol getirdi beni buralara kadar. Aslında bütün bunlar gecenin bir köründe “sevgilinin sabah uyandığı zaman okuyacağı romantik bir mesaj” olarak tasarlanmıştı. Ama gelin görün ki ben o sırada kalkıp işemeye gittim. “Yok be o kadar lafı nasıl bir mesaja sığdırayım” falan derken(bu sırada işiyorum) nasıl olduysa(!) bu site ve bu adamlar aklıma düştü(i love azeric language).Düşünüyorum da sadece alkol değil biraz da How i met your mother etkisi var üzerimde.

Velhasılkelam diyeceğim şudur ki;



I YAKALANMAK BEST LOVE EVER MADE!!!

Aslında bu yazıyı bir Cem Yılmaz filmi sonunda yapılan Arif tiratları gibi yapma isteğimi hiçbir şey engelleyemiyor. Hatta aksine Megadeth ve alkol bunu tetikliyor…

Yazının bundan sonrasında; “bu kadını” kısmında Arif ses tonunda, elimi kaldırarak fotoğraflardaki şu çok güzelzekiçalışkanahlaklıcanısıgözübantlı hatunu gösterdiğimi hayal edin…haydi gönül dostları şu an düşünün ki gora da bir uzay gemisi içinde ya da bundan binlerce yıl önce yapılmış bir futbol sahası üzerinde ya da bir doritos reklamında böyle onlarca insan olarak toplandığımızı ve benim hepinizin karşısına çıkıp bunları söylediğimi düşünün. Yapabilirsiniz haydi…

Evet! Güzel arkadaşlarım ben bu kadını hayatımda her hangi bir şeyi sevebileceğimden çok çok daha fazla seviyorum (“şey” belki bu cümlede kullanabileceğim en saçma kelime ama edebiyatım bu kadar). Evet! Bunca zamanki beraberlikten sonra hala elimin ayağımın titremesine neden bu kadını gerçekten çok seviyorum. Ya allahınızı severseniz böyle bişey var mı;

Yemin ediyorum daha geçen gün Bakırköy de bulacaktık kendisiyle.(evet liselilerin buluşup aptal bi kafeye gittikleri o saçma yer) Abi otobüs incirli caddesine döndü. Ulan beni bi kıpırdama aldı yemin ediyorum heyecandan kendimi bıçaklayacam. Evet!! Ben 26 yaşında koca bir herif. Üzerimde yaşımın ve olgunluğumun göstergesi bir kadife ceket (kendisinin hediyesidir) ve ben kendimi otobüsün camından yansıyan siluetime bakarak artık yarısı dökülmüş saçlarımı düzelttim. Evet! Yaptım bunu…

Ve gerçekten de biz onunla Bakırköy sahilde aptal bir çay bahçesinde dünyanın en iğrenç diacafesini içtik(dia vs. nescafe) ve ben bütün bunlara rağmen tarifi olmayan bir bıçaklama heyecanı içerisindeydim

Ve bu yazdıklarım git gide çok saçma geliyor. Belki de gerçekten hissetliklerimi anlatacak cümleleri bulamamamdan ya da salaklığımdan kaynaklı(estağfurullah dediğinizi duyar gibiyim) ama bu gece burada bunları yazmaya inanılmaz ihtiyacım var.

Ona olan sevgimin niceliğini “evde kendimiz” bloguna özne olan “ev” de içilen biraların sayısı bile yetmeyecek. Değil mi Depik, değil mi AOE ve değil mi
Nejat İşler.. söyleyin hadi(go arif go…haydi gönül dostları much imagination)

“Ay canım ayoolllllllllll” dediğinizi de duyar gibiyim. Ki bunlar benim bu şafaktan sonra çok umurumda olmayan şeyler.

Seviyorum hüleeeeeeeaaaaaaaaaaaaaaaaannnn!!!

Öhö öhö…toparlamak gerekirse ki gerçekten gerekiyor; Bunun bir ilan ı aşk falan olup olmadığını tam olarak bilmiyorum fakat gidişat onu gösteriyor. Her ne kadar içinde “ben bu hatuna nasıl bir sürpriz yapsam da kafayı yedirtsem ve buna çılgın* arkadaşlarımı ortak etsem” kaygısı bulunsa da… evet! Bu bir ilan-ı aşktır efenim ve çok fazla başarısızdır. Ve, evet benim adım Hıdır.


PS: bütün bunları ifşa etmek beni o az önceki işeme faslından çok daha rahatlattı

PS2:fonda megadeth çalarken yazılan ilan-ı aşk yazıları tahmininizden çok ötede keyifli olmaktadır.

PS3: olm PS3 yazınca bi fena oldum. ”Biz” barcelona yı alıcaz. Ne zaman “evde kendimiz”?


*:çılgın(sıfat): evde oturup saatlerce pes oynayıp rakı içmek… Cümle: abi ben bu haftasonu çılgınca eğlenmek istiyorum.


Ve son olarak; yazıda son sözü söylemeden güne başlayamayanlar ve DEPİK için geliyor;

AŞKİTOM


13 Şubat 2010 Cumartesi

Bir Müzik Devrimi: Televole Serisi

Dünya ortak müzik kültüründe derleme müzik serilerindeki en başarılı ülkeyiz kanımca. Bu konuda üç önemli dinamik bizi en önemli sıraya yerleştirmiştir. Birincisi Mezdeke albümleridir, ikinci olarak Muazzez Ersoy ortaya çıkmış ve NOSTALJİ demiştir bize koca bir seri boyunca. Ancak Televole serisi vardır ki tüm zamanların en başarılı satışlarına sahip amatör yapımıdır.


Zamanın en büyük hitleri kimin yaptığını bilmediğimiz bu listeyle karşımızda sıralanırdı. Ve her zaman bir Metro Fm Summer Hits , Number One Super List gibi profesyonel çalışmaları satışlarda katlaya katlaya bir hale gelmiştir Televole serileri.

Ben serinin 4. çalışmasına kadar biliyordum ancak geçenlerde internette "Televole 14 Derleme Çalışma" diye bir download linki görünce bir tebessüm yayıldı suratıma.

Sorarım size dostlarım hangi yapım bu kadar uzun bir seriye sahiptir. Cehennem Silahı bile bu kadar uzun sürmezken nedir bu Televole'nin ısrarcı başarısı. Televole isimli magazin programının fontunu alarak Comic Sans'la yazıverip şarkı isimlerini böyle büyük bir satış başarısı nasıl yaşanabilir. Tabii ki artık o eski ışıltılı günlerinden eser yok pek tabii ancak o zamanlar kaset şeklinde piyasaları kavururken şimdi de çağa ayak uydurmuş ve bir dowload linki kadar bize yakın hale gelmiş.


FAKAT? ---------------------------------------------->

Bu başarı öyküsü de pek tabii kendine mal etmeye çalışan bazı isimlere sahne olacaktır. Böyle kelime oyunları yaparak Tiesto, Armin van Buuren gibi isimlerden bile daha çok dinlenmiş ve dünyanın en uzun derleme müzik serisini yaratmış bir isim sanıyoruz yandaki dudakları.

Bu gibi olayları kınıyıoruz ve konumuza geri dönüyoruz dostlar.

Televole serileri çok eğlendirdiği gibi çok da canlar yakmıştır yurdumuzda. Şahit olduğum olaylardan birinde sene 1998 falan olmalı yanlış hatırlamıyorsam. Arkadaşım Emrullah (iş arkadaşları olarak ona Emo diyorduk) Gamze ismindeki zemin katta oturup penceresinden insanlarla iletişimine izin verilen bağyana "Ar yu veri!" diye bir şarkı var yeni TELEVOLE'de gibisinden bir cümle kurmuştu. Ben de Emo'nun yanındaydım ve sıcak leblebi yiyordum. Emo'nun bu durumdaki kıvırma payını hesaplıyordum ve ona göre Emo'yu bu durumdan hemen kurtaracak planı tam düşünüyordum ki Emo dökülüverdi " Aaaaarrr yuuuu verriiiiii ii iii iii!! " diye bir şarkı diye şarkıyı söylemeye kalkınca benim planlarım taslak halindeyken geri dönüşüm kutusuna yollandı.

12 Şubat 2010 Cuma

Ben topçuyu saçından tanırım

Spor, sanat ve tarih çerçevesinde gidip gelirken kendimi Galatasaray-Antalyaspor maçını izlerken buldum. Maçı izlerkende necati ve saçları takıldı aklıma biri bu adama saçlarının yakışmadığını söylemedi mi senelerce? Ama sonra farkettim ki kazınmıştı işte aklımıza ilerde necati diyince yüzünü çok rahat hatırlayacaktık, yüzünü hatırlamasak da saçlarını hatırlayacağız. Bütün bunlar kafamdan geçerken nice topçular geldi gözümün önüne gulitler, beckhamlar, ümit davalalalar. evet hepsinin ortak yanı saçları..

(Ümit Davala - Mahalle aralarında en sık rastladığımız modeldi bir zamanlar)

(Efsanevi Gullit - Seksi zamanları)


(Beckham ve Saçları - Yıkıyor Çıkıyor)

(Genç Kızların Sevgilileri Necati ve Steven Segal)


11 Şubat 2010 Perşembe

Chatroulette ve Gezegenimden İnsan Manzaraları

Gün geçmiyor ki kainatımın insanları kaynaşmak, yarınlara daha da kaynaşık koşmak için yeni yeni atraksiyonlar bulmasın. Kapı komşumuzla aylardan beridir iki lafı bir araya getirmezken random strangerları her daim evimize buyur eder olduk. Gün oldu sıkaypiden muhabbetler ettik, gün oldu omegıldan haşırneşir olduk kendileriyle. Ve iş artık karşılıklı küsküler savaşına kadar geldi. Neyse işin o tarafına pek girmeyelim. Ama şunu da görmezden gelemeyiz "Küskü heryerde küsküdür."

Biz de bu furyanın arasında derhal blog olarak yerimizi almak için aksesuarlarımızı takındık, hazırlıklarımızı yaptık ve derhal bir acil eylem planıyla Chatroulette*'e, strangerların arasına daldık. Ve sorduk onlara. "Nedir sizin derdiniz?"


Amazon Tigers
Birkaç next sonrası karşılaştığımız ilk strangerlar utanmadan amazonda oluklarını söyleyen bu heyecanlı gençlerdi.

Alcoholun de etkisiyle rehber arkadaşlarımızın yabancı dil konusundaki üstün yetenekleri de gözlerden kaçmadı.

Yandaki resimde de manisa tarzanı vahşi hayvanını bize saldırtmak isterken görülüyor.











Pretty Girls
Masumane tavırları ve stranger stranger bakışlarıyla ilgimizi çeken ikinci konuklarımız da gezegenimizin bilinmeyen bir köşesinden evimize konuk oldular.

Kah sesli kah sözlü kah yazılı konverzeyşınımızda bize oldukça sıcak kanlı olarak yaklaşan pretty girlsün tek tek mi yoksa toplam mı 20 yaşında olduğu hala kafalarımızda birer soru işareti olmaktan öteye gidemedi.

Yanda da sevdiğimiz bir arkadaşımızı hanım kızlara lion milkin etkilerini göstermeye çalışırken görüyoruz.







Various Artist
Onunla ilgili pek söylenecek bir şey yok malesef. Onun müziğiydi, akoruydu, solosuydu o gece bizi mulu kılan.

Bir gün keşfedilmen dileğiyle. Hem hangimiz bir Various Artist değiliz ki dimi ama?

Resimde de görüldüğü üzere bizim Various Artistimiz de "sende o varsa bende de bu var" nidalarıyla yeni dostumuza eşlik etmekden geri durmadı. Albüm 2010'un son çeyreğinde hazır kısmetse.






*http://chatroulette.com/

9 Şubat 2010 Salı

Aranıyor: Araba Seven Adam

Araba seven adam artık Türkiye'de. Kimsin sen Araba Seven Adam.


Geçtiğimiz haftalarda, yoğun kar yağışının İstanbul'u teslim aldığı günlerde ortaya çıktı "Araba Seven Adam". Bir akşam üzeri baktık ki bizim arabamızı da sevmiş kendisi. Ve o günden beridir ki kendisi hiçbiryerde görülmedi.

"image Processing konusunda deneyim sahibi arkadaşlarla ve İstanbul Emniyet Müdürlüğüyle yaptığımız çalışmalar sonucunda bu arkadaşın kimliğini belirleme konusunda sonuç alma noktasına geldik."

7 Şubat 2010 Pazar

İyi ki doğduk mu?

Sevgili Evde kendimizciler! Bugün itibarıyla blogumuzun ilk yazısının yazılışının birinci yılı dolmuş bulunmakta. Geçen bir senede kâh güldük, kâh güldük.
(pastamızın mumlarını büyük Evde Kendimiz fanı Hugh Heffner'a üflettik)
(bikiniyi ben yaptım)

Birlik ve beraberliğe muhtaç olduğumuz şu günlerde bunun gururunu yaşıyor, sizlerle birlikte nice seneler geçirmek istediğimizi şey yaparız heralde. Birisi şu cümleyi toparlamama yardım edeydi iyiydi.