30 Temmuz 2010 Cuma

ne bangi campink, ne dirk kuyt paraşütü varsa yoksa rıdvan


bu adam ayaktayken ben anlattıklarının dışına çıkıyorum. önce bir panik oluyor böyle o koca ekranın önüne giderken. böyle koltuğuna yapışıyor kendini kaldırıyor yarım ayaktayken hala laf yetiştitiriyor sonra kalkıp kalkmamak arasında gidip gelirken birden zıplıyor. işte o anda 1-2 saliseliğine seyirciye "aa belden aşşağısı da varmış bunun,hmmm kot giymiş ama ayakkabılar olmamış, lan olm heralde beldan aşağısı var adam senelerce forvet oynadı" hissiyatı yaştıyor.

hemen akabinde biraz seri hareketlerle ekranın önüne geçip belini melini topluyor. önce sıvaz. ekranı sıvazlıyor bol bol.işte buraya kadar hala konuya hakim olan ben bundan sonrasını takip edemiyorum. çünkü hemen ellerini avuç içi vücüduna bakacak şekilde göğsüne yaklaştırıyor. kolları dirseklerden kırıp başlıyor anlatmaya. bir de onun tipik bir ispanya oyun şablonu anlatışı vardır. o eller hiç vaziyeti bozulmadan vücüda 30 derecelik açılar yaparak sağa sola açılır. o böyle "al-ver al-ver" dedikçe benim içim bi hoş oluyor böyle istemsiz bir güç omuzlarımdan tutup beni öne arkaya sarsıyor. o böyle "pas pas pas orta sahada hepsi teknik oyuncular" dedikçe benim omuzlar sağa sola oynuyor, kafam böyle bir o yana bir bu yana savruluyor. o böyle sağ elini açarken sol ayağı,sol elini açarken sağ ayağı öne attıkça ben "ha uşağım ha ha ha" diye şahlanıyorum. başka bir maçtaki örneği verirken ellerini kaldırdıkça ben coşuyorum kollarım kalkıyor başlıyorum tepinmeye, topukları yere vurmaya..

böyle birden koltuk altlarım terliyor. rıdvan bir anda bende hızlı çekime geçiyor. böyle sağ ayak sol el, sol ayak sağ el...gözlerim kararıyor ve kendimi rıdvanın ritmine bırakıyorum...

ta ki güntekin "ama hocam" diye girene kadar. işte o anda benim kollar eylemsizlik momentiyle böyle öne doğru bir salınım yapıp yanlarımda duruyorlar. bende böyle bir boşalma, bir rahatlama oluyor. düğünlerde çılgın atan orta yaşlı amcaların müziğin kesildiği andaki anlamsız alkışlarını yapıp, ayaklarımın üzerinde michael jackson(rahmetle anıyoruz) dönüşü yapıyorum ve az önce oturduğum yerimi arıyorum.hemen cebimden bir mendil çıkarıp anlımı siliyorum. terden sırılsıklam olmuş beyaz düğünlük gömleğimi astıktan yaklaşık bir 2-3 dakika sonra futbola geri dönebiliyorum...

böyledir işte a dostlar. rıdvan benim için böyle bir aktivitedir, enerjidir, andrenalindir. kına gecesidir...

27 Temmuz 2010 Salı

Yaşasın!

Yaşasın diye bir kelime var. Çoğu insanın hayatında en fazla bir kere kullandığı bir kelime. Muhtemelen yabancı filmlerde "yihuuu" diye bağıran insanları çevirirken kullanacak kelime bulamayıca uydurmuşlar.

Yahu hangi Türk insanı sevinince "Yaşassıınnn!" diye bağırıyor Allah aşkına? Biz sevinince "Allaaahhhh!!!" diye bağırmıyor muyuz? Son zamanlarda "Olleeeeyy" de var ama o kadar çok değil. Ne bileyim, bir "Heeytt beeaa!" falan var. Bir de Ömer Üründül var tabi. O da "Oooheeüüehhüüee" falan yapıyor çok güzel gol atılınca.
Ne olur yani Brad Pitt sevinince onu dublajda "Allaaaaaaahhhh. Hobaareeyyy" falan diye çevirseniz. Biz de biliyoruz o adamın gerçekte öyle bağırmadığını. Neyse... Yaşasın diye sevinen var mı?

Bu arada yazı kıtlığından dolayı başarısız bir platformda harcadığım cevherlerimi buraya taşıyabilirim. En verimli yıllarımı boşa harcadım lan. Bari siz de görün, işe yarasınlar

23 Temmuz 2010 Cuma

Üniversite tercihi yapacaklara tavsiyeler

Efendim baktım ortalık karışmış, genç dimağlar tercih yapamıyorlar. O zaman dedim deneyimli abileri olarak işe bir el atayım. Kolay değil, 8 sene üniversite okuduk.

Fakat bir baktım olacak gibi değil. Sistemin anasını bellemişler. Biz ne güzel girdik bir ÖSS'ye, koyduk çocuğu, sonra da bize koydular çocuğu, bitti. Şimdi o sınavdan bu sınava, şu oturumdan bu kucağa falan diye iyice arapsaçı etmişler. Bir de çıkıp "Ya biz yanlış şeetmişiz. Aslında çok da şey değil de, öyle olunca tabi şey oldu..." falan diye açıklamalar falan yapıyorlar. Yani benim de pek verecek tavsiyem yok aslında. Ne haliniz varsa görün. Bana mı okuyorsunuz?
(Üniversiteyle alakalı bir yazı yazınca bu kapıyı göstermek zorunludur)

Yine de birkaç şey yazayım. Öncelikle kızlara tavsiyem mühendislik yazmaları. Öyle endüstri falan değil. Makine, inşaat ve elektrik-elektronik yazın kızlar. El üstünde tutulursunuz. Hocalardan göreceğiniz ayrıcalıktan hiç bahsetmiyorum bile. Hele ki makine veya inşaat yazın, Safiye Ayla halinizle Adriana Lima muamelesi görürsünüz yeminle. Daha da bu fırsat hiçbir zaman elinize geçmez. Gerçi benim niyetim Adriana Lima'ları mühendisliklere yönlendirmek ama olsun. Olduğu kadar.

Hem ordakiler de insan lan. Yeter anasını satayım dört tarafı hatunla çevrili iktisat erkeklerine bakıp bakıp içimizden küfrettiğimiz. Hem bakın tanıdıkça seveceksiniz mühendis erkek güruhunu. Çok güzel muhabbetleri vardır yeminle. Ha ben mezun oldum. Benim niyetim ben yandım başkaları yanmasındır. Şansıma sıçayım zaten, okul bitti Ar-Ge firmasına girdik. İşyeri yine mühendislik fakültesi gibi.

Erkekler! Siz de mal gibi mühendislik yazmayın lan. Ha diyeceksiniz ki "Depik, sen şimdi söyleyince kızlar mühendslik yazacaklar". Siz yine de işinizi şansa bırakmayın. Gidin reklamcılık, mimarlık, işletme gibi kız nüfusu bol bölümler yazın. Lan okumaktan bıkmasam tekrar girip mimarlık yazacağım lan ben. Nasıl bir şeymiş 5 kıza düşen 1 erkek olmak, çok merak ediyorum.

İnsanın karnı her türlü doyar gençler. Mühendislerin durumu da öyle ahım şahım değil, kendimden biliyorum. Tüm hayatınız testesteron içinde geçecek lan. İlle de mühendislik diyorsanız çevre veya endüstri yazın. Oralar da iyidir bak.

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Anket değerlendirmesi: Temamız?

Bayağıdır yapamadığım anket değerlendirmelerine yenisini ekliyorum sayın Evde kendimizciler ve tesadüfen bloga girenler. O tesadüfen girenlerin google'a "şimdi seks!" yazıp girdiğini de belirtmek isterim. Seks isteyen ve bunu hemen isteyen internet kullanıcısından, umutlarını boşa çıkardığımız için özür dileriz.

Konumuza dönelim... Biliyorsunuz bu köşede toplum ve daha çok gençlik üzerine, anketlerimiz aracılığıyla, değerlendirmeler yaparım. Her biri birer manaya gelen şıklarımızın seçilme oranında gençlerin ve toğlumun genel durumunu gözler önüne sererim. Fakat bu sefer kendimizle alakalı bir anketti. Hemen değerlendirelim.
Öncelikle bunun en geniş katılımlı anketimiz olduğunu belirteyim. toplamda 152 oy kullanıldı. Bunların 50'sini falan ben kullanmış olsam, 100 oy gayet iyi. Çıkan sonuçta anket öncesi yazdığım yazının da payı var büyük ihtimalle, ki zaten amaç da oydu. Sonuç beni sevindirdi açıkcası. Hem Evde kendimizcilerin, düşündüğüm gibi, bizimle aynı şekilde düşündüğünü anlamış olduk, hem de temaydı fonttu falan uğraşmak zorunda kalmadık. O yazıyla beraber düşününce aslında değerlendirmeye çok da gerek yok. O yüzden bir fıkra falan anlatayım bari. Çok da boş olmasın yazı.

Dursun Temel'e "Haçan Temel, ben şimdi eve gidip senin karınla yatsam ne olur?" demiş. Temel de "Ödeşmiş oluruz" demiş. Sonra da eklemiş "Haçan ne demek lan?"

fotoğraflar: print screenlen yaptım.

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Acı ama gerçek: binlerce dansöz var!

(Şimdi efendim bu yazı onkaplan tarafından başlatılmış ve aylarca yayınlanmadan beklemiştir. Sanırsam onkaplan bir gazla yazıya girmiş, sonunu falan bağlayamayınca öylece bırakmıştır. Baktım yayınlayacağı yok, zaten yazı bir şeye de benzememiş, içi boş kalmış, sihirli ellerimle dokunayım, hem bir güzelleştireyim hem de bir yere bağlayayım dedim. Vallaha yazıya mana geldi şerefsizim. Nereden itibaren benim yazdığım kalitesiyle kendini belli etse de ilk bulan büyük ödülü alacak.)

Hakkaten de öyle ama. Şimdi şöyle kabaca bir hesap yapsak, Türkiye'nin her ilinde ortalama 5 adet pavyon ve benzeri yapı var desek, ki büyük şehirlerde bu sayı çok çok daha fazla, totalde 81x5=405 pavyon yapar. Her birinde en az 2 dansöz çalışsa toplamda 810 dansöz yapar. Hadi eksiği gediği yuvarlak hesap 1000 tane dansöz diyelim, sırf Türkiye'de mevcut. Bunun arabistanı var, türki cumhuriyetleri var, yani dünya çapında gerçekten de binlerce dansöz var...



Demek ki binlerce kadın geçimini vücudunu sergileyerek kazanıyor. Seksizm meksizm, kadının metalaştırılması filan (bu konulara tam hakim değilim), ama kınıyorum bu durumu!

Grup Metalika'nın da vaktiyle sosyal içerikli bir şarkısında dediği gibi "Acı ama gerçek".

Tabii Metalika dansöze dansöz demez. Gavurlar dansöze "Belly Dancer" der, "Dansçı olduğu belli" manasında. Yani böyle giyinmiş biri kesin dansçıdır diye düşünüyorlar haklı olarak.

Tabi bunlar Metalika nezdinde tüm batı alemine yakıştıramadığımız şeyler. Sen şimdi bir kadın öyle giyiniyor diye yok "bunun dansçı olduğu belli", yok "bundan sadece dansöz olur, ne de olsa kadın" gibi sözler edersen kadını aşağılamış olursun, ki medeni toplumlar olarak en sevmediğimiz şeylerdir bunlar. Kadın anadır, kadın bacıdır, kadın müdüredir, yeri geldiğinde patrondur. Bugün bir TÜSİAD'ın başında bir kadın bulunmaktadır. Bu sebeptendir ki TÜSİAD son zamanlarda derli toplu, temiz bir yerdir. Tuncay Özilhan varken her yeri toz kaplamıştı. Üç aylık bulaşık birikmişti mutfakta ya!

Yani özet olarak kadının toplumdaki yerini, onun bir seks objesi olarak görülmesinin hastalıklı bir durumdur, ama bir yandan buna bazı kadınlar çanak tutmaktadır. Yani dişi köpek kuyruk sallamasa erkek köpek peşinden koşmaz değil mi?

Kadının yeri, bayan yanıdır!(Otobüste. (Uçakta serbest))

(Burada diğer yazarlarımıza da sesleniyorum. Yazılarınızı öyle yarım bırakmayın. Tamamlarım vallaha.)

9 Temmuz 2010 Cuma

İyi Sinema Nasıl Olmalı?

Sevgili evde kendimizciler, biliyorsunuz sinema sanatı üzerine ihtisas yapmış, bu konudaki yazıları gerek yurtiçi gerekse yurtdışındaki akademik çevrelerce takip edilen bir insanım. Gerek burada, gerekse internetin çeşitli başka köşelerinde de yazdım çizdim, bu konudaki rüştüm, ağırlığım belli. O yüzden, sizlere bir faydam olsun, bu engin bilgi birikimimden siz de faydalanın istedim.

Bundan sonra yanlış yunluş filmlere gitmek, tüh lan boşa para verdik demek yok! Tek yapmanız gereken, uzun yıllar süren araştırmalar sonucu ulaştığım aşağıdaki maddeleri kontrol etmek. Eğer bunlardan biri veya bir kaçını sağlıyorsa o film iyidir, izlenir. Buyrun başlıyoruz:

1. Van Damme oynuyorsa:





Eğer bir filmde Van Damme oynuyorsa o filmin kötü çıkma ihtimali neredeyse yok gibi. Büyük ustanın bütün filmlerini izledim, sanatsa sanat, dövüşse düvüş hepsi var.




çok çalıştım ama bacakları şöyle ayıramadım be...



2. Vurdu-kırdı sahneleri bolsa:

Şimdi diyeceksinizki izlemeden bunu nasıl anlayalım? E ama fragman diye bir şey var, eğer fragmanda bol bol aksiyon, silahlı silahsız çatışma varsa o film iyidir izlenir. Aynı şekilde filmin afişine bakarak da anlayabilirsiniz bunu. Düsturumuz: "Ne kadar kemik sesi, silah sesi var, orda çok güzel bir sinematografi var!"

İşte örnek bir film afişi... (vhs kapağı bu aslında)

3. Ninjalar, samuraylar varsa:

Ninjalık tamam, her türlüsüne saygım sonsuz. Hele samuraylık, bakın buraya yazıyorum Toşiro Mifune'nin oynadığı bütün filmlerin hastasıyım, cemil cümle samuraylar eline su dökemez...

Yalnız, bu madde aslında biraz tehlikeli. Neden? Eğer filmin yapım tarihi 2000 yılından önce ise tamam, ninjalı her filmi izleyebilirsiniz. Ama yakın tarihteyse kontrol etmek gerek, sanatsal ninjalı film çıkabilir, aman dikkat! (örn: uçan hançerler, ağlayan kaplan-zıplayan ejder vs vs...)

Onlar biraz yoruyor insanı, sanatsal filan ya...




Evet, şimdilik bu kadar ama yazı dizimize devam edeceğiz, hatta bu seri bittikten sonra "kızla gitmelik filmler" diye bir başka bir yazı dizisine başlayıp hayır dualarınızı almayı düşünüyorum. Halka hizmet hakka hizmettir neticede...

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Böyle söyleyince daha bi' şey oluyo: Aluminyum

"Aleminyum... alemenyom... ale... aleminyon... alemin... aluminyun... alemenyon... Buna bu ismi koyanı bulursam..."

Hayvanlar!

Başlıkların gidişatı itibariyle gaza geldim sayın okur. İki yazıdır utanmazlar, terbiyesizler diye saydırmadığımız kalmadı. Otobüste yer verilmeyen yaşlı gibi olduk. Bu metal bizi bozdu. bir dahaki metal aktivitesine kadar blogda bu konu hakkında konuşmayı yasaklıyorum. Yasağa uymayabilrsiniz. Zaten metalle alakası alemenyon (aleminyom, alemenyum, alemiyor) tavadan ibaret olan beni çok fena yaptı bu konserler silsilesi. Hala kendimi toplayamadım. Bir Cankan olsun, bir Ömer Danış olsun, bunlardan aldığım zevki alamadım metalden. Çok metalik bir tadı var (kelimenin anlamına vurgu yapan kelime esprisi).Hayvanlar! dedim ama kimseye yönelik değil bu söz. Dedim ya, gaza geldim. Fakat madem koyduk başlığı, ona uygun yazacağız. Yapacak bir şey yok!
(Tiplere bak)

Hayvanlar... En sevdiğim hayvan kuzudur benim. Böyle şirin şirin "mee-e-e-e"liyolar ya, bayılıyorum keratalara. İşte öyle melerken kafasını kesip bir gün dinlendirdikten sonra ver ediyosun ateşi kuzuya. Lokum gibi olur lokum. Sonra sırasıyla dana ve tavuğu severim. Deniz ürünleri sonradan gelir. Bir dana etini balık etine değişmem. Orta anadolulu sayılırız biz. Köpek, kedi falan sevmem ben. Eti yenmiyor onların.
(Hayvanseverlerden yüz bulmuş hayvan. Babamdan beter göbek yapmış)

Efendim bir de insan-hayvan karşılaştırmaları var. Özellikle kendini ironili mesaj vermeye adamış bazı gerizekalılar şöyle laflar eder: "Bu yapılanı hayvan yapmaz diyorlar. Bence insan yapmaz denmesi gerek. Hayvanların ne kötülüğü var ki, tüm kötülükler insan eseri ha ha ha ha". Bunu söyleyenlerin aklını s.keyim afedersiniz sayın Evde kendimizciler. Küfre karşı duruşumuzu bozmak istemezdim ama çok sinirlendim. Ulan bugün bir kaplumbağa "Balinaların soyu tükeniyor. Bi el atın a dostlar, yardım edelim" diyor mu hiç? Bugün insandan başka, ne işe yaradığı belli olmayan bir kutup ayısının derdine düşen canlı var mı? Haaaa dersen ki onların soyunun tehlikeye girmesi de senin suçun. Olabilir derim. Fakat biz bu dünyaya gelmeden de soylar tükendi, ocaklar söndü. Zamanında en akıllı geçinen maymunlar bizim gibi düşünseydi akşam yemeğinde mamut yiyorduk be. Mamutların yok olması da mı bizim suçumuz?

Yani sayın hayvanseverler, hayvan sevin, ama o kadar da sevmeyin. Hayvandır en nihayetinde. Aç kalsa seni de yer beni de. Hiç düşünmez insan soyu tükeniyo mu, bu yaptığım insan haklarına sığar mı diye.

İnsanlar, siz de öyle yemeyeceğiniz hayvanı kesmeyin. Eziyet falan etmeyin canlılara. İnsan olun!

2 Temmuz 2010 Cuma

Terbiyesizler!

Yıllarca metalcilik camiasında bulunmuş, yıllarını hevi metal ilmine vakfetmiş bir insanım, bilen biliyor. Ama bir süredir sayfalarımızda da bahsedilen sözde metal festivali sonisphere'e gitmedim. Neden? çünkü geleneklerimize, örf ve ananelerimize, kısacası bizi biz yapan değerlere utanmazca saldıran böyle bir organizasyonun, böylesine bir ahlaksızlığın içinde olmayı kendime yediremedim. Gençliğimizin bu fuhuş ve uyuşturucu batağına sürüklenişine şahit olmayı yüreğim kaldırmadı...

Ama bazıları, şimdi buradan isim verip de kimseyi zan altında bırakmak istemiyorum, sizin de isimlerini çok iyi bildiğiniz bazı "o kendini biliyor"lar hiç utanmadan, yüzleri kızarmadan bu şer yuvasını ziyaret ettiler; bununla da yetinmediler bunları internete yazdılar, çektikleri fotoları sayfa sayfa yayınladılar (hep gotik kızları çekmişler!).

Beyler, sizleri kınıyorum ve size laflar hazırladım:

Joey De Maio Reis'in dediklerini unutma,
Manowar'a dil uzatma sebepsiz.
Sen sonisıfıra gene giderdin ama,
Headliner kim olurdu bilemezdin şerefsiz...

Metalcilikten aldığım tadı hiçbirşeyden alamadım... Belki bilardo... Ama yok lan metalcilik daha güzel