27 Şubat 2009 Cuma

Uykusuz 18-02-09

Arada sırada geçmiş Uykusuz dergisi sayılarından beğendiğimiz karelere yer verelim dedik. Muhtemelen genelde Umut Sarıkaya karikatürleri olacak bunlar.

Yanda da gördüğümüz gibi "herkes yedi şu nazilerin ekmeğini, biraz da biz yiyelim bakalım." demiş sayın Sarıkaya. Afiyet olsun izlekler.

26 Şubat 2009 Perşembe

Sensiz Olmaz "Ford Country Squire"

Özellikle pazar günleri yayınlanan 80ler amerikan aile filmlerini pek bir severim. Ama öyle hepsini değil. Şöyle noele müteakip, karlı kışlı olacak. Ailenin bir Ford Country Squire'i olacak. "Ford Country Squire ne" mi? Hani ailemizin o beyaz 2 katlı müstakil evinin önünde duran station wagon arabası. Evet o yanları ahşap kaplama olan.

Noel öncesi bir hazırlık vardır, yada noel olmasa da bir kış vaktidir. Bir meşgalesi vardır ailemizin üstesinden gelmesi gereken. Artık neyi sembolize etmek istediler bilemedim ama bir huzur kaynağı bir güveninizin eseridir bu güzide araç.

24 Şubat 2009 Salı

Cinfikir Spor Başlıkları 09-01: Galatasaray Abay'ı Yaktı.

Hastayım sana spor basını. Bu arada Skibbe'li resmi görünce ondan dem vuracağım sanılmasın. Gidenle gelenle işim olmaz benim. Gönlümü serin tutarım bu hususlarda. Yılların jargonudur aklıma takılan. Bu diziyle de spor basınına bu konuda ışık tutmak, bir yol gösterici olmaktır yegane amacım.

Geçmiş zaman sarı kartı yanlış oyuncuya göstermişliği vardı sanırm Süleyman Abay kardeşimizin. Galatasaray'ın Hacettepe ile oynadığı maç olsa gerek bu. Sonrasında tabi kendisine türlü eleştiriler, yüklenmeler, "biz demiştik"ler geldi peşi sıra.










Yüce basın bazen de böyle şirinlikler yapmıyor değil.
"Ben Abay'ı sana yaktım"

23 Şubat 2009 Pazartesi

Ulama Aldatmacaları 09-01: Şamdak Ayısı

Uzun Kamboçya tatili sonrası İstanbu'a doğru gelmekteyken birden yeni yazı dizimiz olan ""Ulama Aldatmacaları" köşemiz için Şam'ı ziyaret ettim. Herkesin doğru bildiğini sandığı "Bundan iyisi Şam'da Kayısı" sözünün, nasıl bir ulama aldatmacası olduğunu ortaya çıkarmak içindi bütün gayretim.

Şam"a girer girmez ilk önce kayısı aramaya koyuldum. Hiç de denildiği gibi bir mucize falan değil. Neredeyse elinizi attığınız yer kayısı. Peki işin aslı neydi, neresiydi bu Şamdak denilen yer. Neredeydi bu ayılar?

"Şamdak Ayısı ve rehberimiz Refik"

Uzun uğraşlar sonucu Şamdak'ı ve oranın az bulunan Ayı'larını bulmanın mutluluğuyla İstanbul'a doğru yol aldım.

19 Şubat 2009 Perşembe

Evdekendimiz moderatörü AOE, Abertürk'e konuştu!!!

Türkiye’nin en çok izlenen haber kanalı Abertürk’teki havacılık ve turizm programı Eyırport’a konuk olan Legasus Havayolları Yönetim Kurulu Başkanı ve Evdekendimiz blog moderatörü AOE, Legasus Havayolları’nın reklam kampanyası, filoya yeni katılacak uçaklar ve yeni destinasyonlar hakkında Abertürk Ekonomi Koordinatörü Züntay Şimşek’e ilginç açıklamalar yaptı.

Kriz dönemlerinde her zaman yatırım yaparak, krizi fırsata çevirmenin yollarını aradığını belirten AOE, 2001 krizinde de 10 adet mail ekauntu aldıklarını belirtti. Fakat bu strateji hatası nedeniyle insanların onu daşak oğlanına çevirdiğini de açık yüreklilikle ifade ediyor. ' O dönemlerde...' diye devam ediyor ve ' lan AOE, ne adamsın yaa eheeh zuhaaa' gibi ithamlara maruz kaldığını da birçırpıda itiraf ediyor.

İtiraflarının tedirginlikle dinlerken başarılarından söz açıp konuyu değiştirmeye çalışıyoruz.

2005 yılının “En İyi Markası” seçilen Legasus Havayolları'nın Yönetim Kurulu Başkanı AOE, Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencilerince de “En Beğenilen Moderatör” seçildi. Legasus Havayolları ayrıca tam zamanında TV reklamları ile Felis Medya Ödülüne, farklılaşan ve uygulamada ilk olan pazarlama fikrinden dolayı “Think Marketing, How I did” devrimci pazarlama ödülü, reklamlarındaki stratejik yaklaşımdan dolayı Gümüş Kestane ödülüne layık görüldü.









Sohbetimiz devam ederken telefonuna çağrı geliyor. Sorgulayan gözlerle bakıyoruz,Şükufe'dir diyor, sesi titreyerek ve bir de 'hımıfs' diye iç çekiyor. Pek üstelemiyoruz.

Sohbetimizin sırasında dayanamayarak, ışıl ışıl parlayan, gözümüzü adeta delip geçen beyaz ayakkabılarını soruyoruz. 'Kriz için gereken önlemleri kendi hayatımda da aldım' diye söze başlıyor. 'Ayakkabıları Eminönün'den aldım. Çifti 5 Liraydı, üç çift aldım hehe' diyor. 'Değişik değişik giyiyorum hergün' diyip iyice aymazlığa vuruyor. Sohbet başından beri gelen kokunun sebebi belli oluyor... 'Kımpf kımpf ' sesleri arasında gülmemek için tutuyoruz kendimizi.

Sohbetimizin sonunda kendisine teşekkür ediyoruz. Sözlerini 'bitti, bugadadı' diye bitiriyor.

Kıyı Köşe Lezzet Durakları 002: Köfteci Ömer Abi

İşyerinden bir arkadaşım Köfteci Ahmet Abi'nin muhteşem lezzet bombasını yediğimi görünce sordu: "Hey depik! Ahmet abi'den mi aldın?", cevapladım: "Tabii ki! Bu muhteşem lezzet başka nereden alınabilir?". Buraya kadar yerel radyo reklamları gibi giden konuşma şöyle devam etti. "Abi o bozdu ya. Şu arka sokakta biri daha var, ona git bi dahakine. Hem kolonyalı mendil de veriyo". Çok değişiklik yanlısı olmayan ben, bu son cümle karşısında donup kaldım ve ertesi gün düştüm o gizemli köftecinin yoluna.

"Köfteci Ömer Abi" de benim koyduğum isim. Biliyorum çok yaratıcı değilim ama şu "Ömer'in Lezzet Diyarı" falan da çok iddialı olur dedim. Ömer Abi'nin de mekanı çok güzel. Renkleriyle urfalı izlenimi veriyor öncelikle. Yine açıkhava oturma yerleri ve yine ferahlık diyorum sadece. Fakat asla soğuk değil. Samimiyet ile laubalilik arasındaki ince çizginin nerede olduğunu biliyor Ömer Abi ve o çizgiyi asla geçmiyor.

(Ömer'in Lezzet Diyarı)
Ömer Abi'nin Menüsü Ahmet Abi'den de geniş. Çeyrek ekmek katlarının arasında köftenin yanısıra "tavuk şiş" ve türlü içecekler de mevcut. Köftesi hakikaten çok güzel. En yakın zamanda tavuğunu a tadıp izlenimlerimi aktaracağım. Ömer Abi kapısının önüne koyduğu damacana ve pompa ücretsiz içme suyu hizmeti sunuyor. Köftenin tadı damağınızda kalıyor ve bu su onu ordan kolay kolay sökemiyor efendim. Yemeğiniz bittiğinde Ömer Abi'nin uzattığı kolonyalı mendil ile kendinizi çok temiz ve ferah hissediyorsunuz. Yoksa ağzın kenarlarında falan yağ kalıyor, insanı rahatsız ediyor yıkayana kadar. Bende bıyık falan da var, daha kötü oluyor. Neyse...

Ömer Abi'nin yeri ise gayrettepe Akbank şubesinden profilo avm ye giden yolda. Çeyrek ekmek arası köfte sadece 2 lira!

(fotoğraf: depik)

Reel Ekonomi 002: "Tartıyım abi?"


Sokağın nabzını ölçen Reel ekonomi köşemizde bugün ele alacağımız konu tartıcılık. Kendilerine bu ismi mi veriyorlar bilmiyorum ama mantıklı geldi bana. Tartıcılık sektörü çok değişkenlik gösteriyor sayın okuyucularım. Neye göre büyüyüp neye göre küçüleceği belli değil.

Merkez Bankası'nın kredi faizlerini artırmasından sonra piyasalarda şöyle bir hareketlenme olsa da, uzmanlar yılın ikinci çeyreği için iç açıcı konuşmuyor. Dow Jones endeksinin düşmesi ve Amerika'daki mortgage faizlerinin yükselmesi iyi gelişmeler değil.

Şu an tüm dünyada yaşanan mali kriz sektörü nasıl etkiledi, belli değil açıkcası. Kimine göre millet açlıktan zayıflıyor ve tartılmak hoşuna gidiyor. Kimine göre ise millette tartıcıya verecek para kalmamış, zaten zayıf olunca çok da tartılmaya gerek kalmıyor. Sektörün önde gelenleri bu konuda fikir birliğine varamamış durumda.

Onlardan biri de Hüseyin Kavuncu. Kavuncu, "Tartıyım mı abi?" diye konuştu. Sektörün geleceği hakkındaki fikirlerini sorduğumuz Kavuncu "ya kardeşim, bu sinbo falan var ya, 10 liraya baskül satıyo. herkes almış bi baskül, sıçıp sıçıp tartılıyo" şeklinde sözlerine devam etti ve ekledi "10 liraya tartı mı olur lan". Hüseyin Bey'in liraya uyum sağlaması bizi şaşırttı.

(Hüseyin Bey işyerinde)

Bunun üzerine konuyu araştırdık ve çarpıcı sonuçlara ulaştık. Çin'in istilası sonucunda piayasada 10 liraya baskül bulunabiliyordu. Bir yapı malzemeleri mağazası çıkışında elinde baskülle yakaladığımız Berk Koç'a sorduk: "Kaç para verdiniz o basküle". Berk Koç'un cevabı düşündürücüydü: "Ben 20 lira verip iyisinden aldım. sonuçta sokakta 20 kere tartılsam vereceğim para bu. Arada kız arkadaşım geliyor eve, o da tartılsa baya kârdayız demektir. Ordan gelen 350 binle elimdeki 100 binliklerden, üç altıyüz çıkarsa, sigarayı öyle alırım. Cebimdeki bozukluklardan da kurtulmuş olurum" diye konuştu.

(Berk Koç kız arkadaşının kilosunu ölçüyor)

Bir reel ekonominin de böylece sonuna geldik. Sektör sektör anadolu...

(fotoğraflar: ordan burdan)

11 Şubat 2009 Çarşamba

Reel Ekonomi 001: Bir sektör kan ağlıyor!

"Kapağında Resmi Var sevenler yazı dizisine doyamayacak!" iddiasıyla titretiyorum bünyeleri. Bu sıralar dünyada yaşanan ekonomik kriz vesilesiyle ekonomiye merak saldım. Sektör sektör inceleyeceğim para alemini. İlk inceleme konumuz ayakkabı boyacılığı...

Dünya Bankası'nın verilerine göre 2008'in üçüncü çeyreğinde %13 küçülme olmuş sektörde. Yine Dünya Bankası'nın dediğine göre bir önceki yıla göre sektördeki istihdam %20 azalmış. Dördüncü çeyrekte ise havaların bozması ve artan yağışlarla birlikte %5'lik bir büyüme kaydedilmiş. Fakat küresel ısınma ile azalan yağışlar, özellikle kar yağışının azalması, kâr yağışını da etkilemiş. Önceki senelere göre %4 küçülme söz konusu.

Boya fiyatlarının artmasıyla maliyetleri artan boyacılar, şu anda müşteriyi kaybetmemek için neredeyse sıfır (rakamla 0) kâra çalışıyorlar.



Nazmi Çıracı 20 yıldır bu sektörde. 1994 ve 2001 krizlerini de yaşay
an Çıracı "böyle bir daralmanın yaşanacağını hiç düşünmemiştim. Obama'nın seçilmesiyle mortgage fiyatlarının düşmesini bekliyorum. Bu da eminim ki bize olumlu yansıyacaktır." diye konuştu.










Sektördeki yeni ama gelecek vaat eden isimlerden Seyfi Akarcalı ise "Hükümetten bir önlem paketi ve en az 2 yıllık kalkınma planı bekliyoruz. Başka ne diyecektim abi?" dedi.









Şevket Eryılmaz ise mikrofonlarımıza "Böyle devam ederse 2010'un ilk çeyreğinde sektörde büyük işten çıkarılmalar yaşanacak amına koyum" diye konuştu. Şevket Eryılmaz'ı hayvanlığından dolayı kınıyoruz. Şevket Bey sözlerine "sonuçta kriz bu. millet ayakkabı alamıyor. o ayakkabılar eskiyince daha çok boyaya ihtiyaç duyulacak. O zaman sike sike boyatacaklar amına koyum." diye devam edince kendisiyle röportajı kestik zaten. Fakat bu öngörüsüne de katılmadan edemedik.






Bir sonraki "Reel ekonomi" yazımızda görüşmek üzere. Şevket Bey'in kusuruna bakmayın. Kriz şeyetmiş kendisini, ondan şeyoldu.

(fotoğraflar: arak)

Kıyı Köşe Lezzet Durakları 001: Köfteci Ahmet abi

Yeni bir yazı dizisiyle karşınızdayım efendim. "sanki eski bir yazı dizisi vardı da..." demeyin, sonuçta yeni bir yazı dizisi işte. Bu yazı dizimde sizlere servis, hijyen ve lezzet bakımından çok iyi olan ama kıyıda köşede kalmış yerleri tanıtacağım.

Bugünkü mekanımız köfteci Ahmet abi. Mekanın ismi bu değil, zaten bir ismi de yok. Fakat köftecinin adı Ahmet ve kendisi yaşça benden büyük. Formülde yerine koyduğumuzda "Köfteci Ahmet abi" olarak karşımıza çıkıyor.

Mekan Mecidiyeköy'de. Çevre Hastanesi'nden Profilo alışveriş merkezine çıkan yolda, Avni Dilligil ve Othello Kamil sokaklarının kesişiminde.

(Ahmet abi ferah mekanıyla dikkat çekiyor)
(resme tıklayın, Ahmet abiyi ve canayakın personelini görün. camın arkasında ağzında sigara olan Ahmet abi)

Arkadaki sarımsı bina değil, öndeki dizayn harikası mobil restoran efendim. Anadol marka bir kamyonun arkasına monte edilmiş. Mobil dediğime bakmayın, hep aynı yerde duruyor kendisi.

Mekan açık olduğu için çok ferah bir kere. Ayakta ve oturarak yeme seçenekleriniz mevcut. Resimde de aile salonunun resmini görebilirsiniz.

(Ahmet abiyle bir aile gibi olan müşteriler ne kadar mutlu görünüyor)
(resme tıklayın mutlu müşterinin elindeki köftenin görüntüsüne bakın)

Ahmet abi'nin menüsü çok geniş, köfte var. Çeyrek ekmek, yarım ekmek, üç çeyrek ekmek ve tam ekmek seçenekleri menüyü daha da çekici kılıyor. Ekmeğin içinde köftenin yanında acı sos, soğan-maydonoz ikilisi, pul biber de mevcut. Yanında da ayran falan içilebiliyor. Yarım ekmek köfte 3.5, ayran 1 lira.

Ahmet abi gerek menüsüyle, gerek servisiyle, gerek hijyeniyle damak tadımıza sesleniyor.

(fotoğraflar: depik (cep telefonuynan))

10 Şubat 2009 Salı

İlhan Tan'da vayırlısss keyfi


Kamboçya'ya giderken durakladık. Wireless varmış, kutluyorum kendilerini. vayrlısnesss.

9 Şubat 2009 Pazartesi

Hulk otobüsü

Halk otobüsü halkın bindiği otobüsse, Hulk otobüsü de Hulk'ın bindiği otobüs oluyor diyebiliriz. Fakat öyle değil. Otobüsün kendisi Hulk oluyor. Şöförünün Hulk'a dönüştüğünü düşünürsek, aslında Hulk'ın bindiği otobüs de oluyor bir bakıma.

Kusura bakmayın çok ağır konuşacağım şimdi. Sayın Halk otobüsü şöförü Hulk abiler! Allah bin türlü belanızı vermesin emi. Adam olun ulan adam!

Biraz Hıncal Uluç'çuluk yapayım. Pazartesi sabahı saat 9 sıralarında okmeydanı ssk önündeki 54K şöförü, sağımdan sağımdan sıkıştırdı da sıkıştırdı beni. Bu şerefsizden iki boy öndeydim, sağ arkamdan geldi, beni sola doğru sıkıştırdı ve önüme geçmeye çalıştı. En son yol verdim de karşı şeritten gelen araca veya araçlara çarpmadım. Neyse önüme geçti bu. 20 metre ileride yolcu almak için durdu. "Ulan be şerefsiz" dedim. "yolcularını ben mi kapacam?". Hadi ekmek parası derdindesin. Zaten adım adım ilerleyen trafikte beni zorla geçmenin ne anlamı var. 20 metre ilerde duracaksın zaten.

Bu ve bunun gibi birçok olay trafikte Halk otobüslerine ana-avrat dümdüz gitmemize neden oluyor "haklı olarak". Aha da böyle girersin oraya buraya.
Şöyle bir manzara görsem zerre üzülmem şu otobüsün şöförüne. Arabanınkine yazık ama beter olsun bu otobüslerin şöförleri. İçlerinde iyileri yok mu? Bana ne! Kimseyi tenzih etmiyorum.

İksir şişesi "iksir bu şişeden içilir!(veya serpilir)"

İksir dediğin şey, öyle basit bir şey değildir. Şaşal şişesinde de saklanmaz. İksir, iksir şişesinde içilir!

(güzelliğe bak)

İşte bu düsturla yola çıkan ve aralarında anlaşıp standartı oturtan büyücüler kooperatifi, üstte gördüğünüz şekli "iksir resmi şişesi" ilan etmişlerdir. "Bira bu kapağın altındadır" gibi bir şey olmuş artık bu: "iksir bu şişeden içilir". Tabii kolay değil öyle, bazı şartları var.
  1. şişenin ağzı dar olacak, iksir kolay kolay dökülmesin
  2. şişenin camı ince olacak, hemencecik kırılsın
(yakıştı mı? bence hayır!)

Okulsuz Prens ve Cin Ali Küsküler Ülkesinde

Hey gidi günler hey. Kamboçya falan deyince, bir de -hesaplamalarımda sorun yok ise- okulu bitirmenin eşiğine gelince eskilere gitti birden aklım. Ebeveynlerin bizi "Okullu Prens" mottosuyla gazlayıp, ilkokul sıralarına oturttuğu o seneler ve "Cin Ali" ucubesiyle tanışmamız. Nasıl bir mantık, o nice bir hayalgücüdür ki Cin Ali koyuşsunuz adını. O çizimler nedir, çöp adamlar berber filler falan.
















Marshall yardımlarıdır, dış mihrakların saldırılarıdır falan yalan hepsi, Cin Ali'dir şu gençliğik aklını fikrini sken. Verdiler Cin Ali'yi, çat üstüne Sokullu Mehmet Paşa deyince akıllar şaştı haliyle. Nice arkadaşlarım vardı o ilkokul sıralarında, Sokullu'yu duyunca Cin Ali'den sonra, repeat olan. Nice arkadaşlarım bitirme tezi alamadı onlar yüzünden.















Neyse gönül dostları. Kamboçya uçağı İstanbul'a gelirken refüje çarpmış. Sanayide tamirini bekliyoruz. Tamir olur olmaz bu diyarlardan bir süre uzaklaşacak zatı-ı aliniz.
Keep Walking...


"O kadar senede Cin Ali çok geliştirdi kendisini"

Bekle Bizi "Kamboçya"

Hey gidi günler hey. Yıllar oldu oralara gitmeyeli, oraları görmeyeli. Küçükken bayramlarda falan gider, derelerinde balık avlardık, ağaçlarından elma toplar, koalaları tekmelerdik. neredeyse bütün çocukluğum oralarda geçti diyebilirim. Hey gibi Kamboçya be. Komando Behçet'i izledim dün de, daha da bir aklıma düştü düşmez olaydı.

Herşey bugün aldığımız bir telefonla başladı. Amcamdan bize yüklü bir miras kalmış. Bir site, bir tapınak, yüklü miktarda da PlasStation-3 oyunu.

Buruk bir ziyaret olacak ama, hayat bu ölüm de var yaşam da. Ölümle yaşamı ayıran çizgi, Siyahla Beyaz'ı ayıramaz ki.






"Amcamdan miras kalan Kamboçya doktorlar sitesi"



"Amcamdan miras kalan Fethi Efendi Tapınağı"

7 Şubat 2009 Cumartesi

Bacardi'yi Tekila'ya Katalım mı vay vayy!


Katmayalım tabi arap kızı. Ne işi var Bacardi'nin Tekila'yla. Hadi ona da tamam da, dost sütün ne işi var orda."Gaz kötü bişey"

PES'te kapağın önemi


Bu PES denen oyunun her seferinde bir kapak futbolcusu olur. PES 2009'da Messi mesela. Mevzubahis olan ise PES 2008 .

Şimdi efendim, bu oyunda kapak kimse en manyak oyuncu odur. Yani PES 2008'e kadar öyleydi. Misal PES6'da Henry denen adam kapaktı ve durdurulamazdı kendisi. Peki 2008'de kapak olan Ronaldo öyle mi? Değil işte. Gayet vasat bir oyuncu olan Kaladze bile kendisini omuz omuza da alt ediyor. Bu olmamalı! İşte buna isyandır "oyunun kapağında resmi var!".

PES Öğretileri ve Fakir Golü.

Öncelikle fakir golü;

Fakir Golü: En genel anlamda boş kaleye attığımız goldür bu fakir golü. Ama hani "Kaleciyi de geçtim de alnımın teriyle attım" gibisinden bir gol değil. Sağdan veya soldan yanaşırsınız da ortadaki boş adama pası verip fakirliğin sınırlarını zorlar şekilde atılan goldür bu. Hani tamam bazen atılabilir de, yerine göre bunu alışkanlık haline getirenimiz falan oluyor, hoş şeyler değil. "At hadi izin verdim."

Bu arada bir de bi oyuncu vardı "Yün Atlet" takımında, ümraniye delikanlısı tipli bir çocuk. Kimisi de bunu tanrı falan zannediyor olcak ki, her şeyi yapar sanıyor bu delikanlı için. Yok o topu nasıl kaybedermiş, o şut neden şuraya gidermiş. "Neden arkadaşım? Allah mı bu adam?" diye sorarsanız, cevabı da oldukça manidar. Kendinize dikkat edin "Kapağında resmi varmış." Ufak bir araştırma yaptık ve baktık ki kapağında resmi falan yok. Ufak tefek "sekiz" diyen bir çocuk varmış kapağında da.

"Bende oynayabilir miyim? Topum da var."