27 Ocak 2010 Çarşamba

Abi Geçeyim mi? (2)



Aslında Ken’e karşı Ryu alıp cıvıklaşak bir oyuncu değildim. (evet 7 yaşındaydım ama bu konudaki olgunluğum Rutkay Aziz’de yoktu.) Ama öyle değil böyle oynanır diyerek hareketin kralını çekmenin zevki paha biçilemez diyerek bir master card reklamı havası yakalamak cazip gelmişti.

Salt aduketlerden ziyade arada haarruuketler arada dak dak duuketler olsun tutup tersten yere çarpmalar olsun adeta bir street fighter ziyafeti ve Ken-Ryu eğitimi veriyordum. Perfect çekip sağlam dayak attıktan sonra içimi galibiyetin o sıcak çikolata kıvamındaki tadı kaplamaya başladı başlayacak derken enseme yediğim tokatın şimşekleri gözümü kamaştırdı. Tokadın sertliğinin etkisiyle kafam ekrana çarpıp geri de gelmişti ve hem alnım hem ensem acıyordu.

“ süğerim seni çucuk hile yapıyon sen çekil ben devam etcem jetonuna” dedi müstakbel rakibim.

Hile?!

Bunun yenilgiyi kabullenemeyip ortaya sunulan berbat bir neden olduğunu, bastırılmış ezikliğinin dışa vurumu olarak bir psikolojik parlama ve mantıksızlık örneği olduğunu söylemek, hile denilen oyunun bir süre daha sonra evlerimize şanslı çocukların pc leri ile gireceğini anlatarak konuşmak , konuşmak , konuşmak isterdim ama enseme yediğim tokat zeusun şimşeklerini bana 20. yüzyılda görme şansını sunduğu için affettim ve sustum.

Jetonumu makine kapsa bu kadar sinirlenmezdim. Çünkü makineye tekme atma lüksüne sahiptim ama bu kara kuru çocuğa arkadan çelme falan taksam bacak açma açılarımız aynı olsa bile kenar uzunluklarımız farklı olduğu için koşarken beni yakalaması işten bile değildi.

Çok hırslanmıştım. Midyeler artık gözümden çok düşmüştü ve jeton almam bu noktadan sonra kaçınılmazdı. Yaz tatilinde toprak eşeleyip çivi vs. bulup pet şişeye doldurarak hurdacıya götüren ve bir kilo hurda demir karşılığında 2-3 jeton parası alan (her şey jetona endeksli) bu emektar bünye o jetonu alacak parası varken ne kadar dayanabilirdi ki?

Ancak hırsım yeni jetonu Street Fighter’a atacak kadar büyük değildi. Snow brosun o serin serin buzlu karlı oyun sistemiyle içimdeki ateşi söndürecek, nefretimi bölüm canavarlarına kusacaktım. Gittim ve seri bir şekilde teslimatı yaparak jetonumu aldım. Snow brosta kimse yoktu etrafı da sakindi. Bir süre insert coin yazısının yanıp sönmesini ve arada özendirmek için atarinin oynuyormuş gibi yapıp birkaç bölümden enstantaneler sunmasını izledim. Zamanı gelmişti jetonumu ittim ve oyuna başladım.

Dikkatim pürdü ve hırsım beni kamçılıyordu. Hızla levelleri atlıyordum ta ki biraz önce enseyi tokatlayan çocuğun canlı halini atari ekranında yansıma olarak görene kadar. Tırstım! Çok da tabii değil mi allasen?

“Sensei bil sensei yoksa patlatırlar ensei” felsefesi sokağa çıktığım ilk gün eğitimim sırasında öğretildiği için enseyi kısarak oyuna devam etmeye çalışıyordum. Ancak performansım % 1200 azalmıştı. Bir anda Dani Alves’ken Sabri Sarıoğlu olmuştum.

Canlarımdan birini bu sıçış anında kaybettikten sonra küçücük beynimin o bir dakika kadar sürede ürettiği en parlak fikir ağzımdan cümle olarak dökülüverdi:

“Ağbi istiyosan bu canımı sen oyna.”

Derinlemesine düşünülüp incelense en baba arabesk şarkılarına nakarat olacak söz etmiştim ama çocuk sen oyna kısmını alıp ara belleğinde kısa sürede değerlendirip beni itmişti kenara. O anda elime bi şişe şarap bi kalem kağıt verseniz size victor hugo’dan dostayevski’den çok daha ölümsüz eserler verebilirdim.

Ayaklarımı sürüyerek dışarı attım kendimi. Kokunun etkisi bünyemden uzaklaşırken midyeleri gördüm ve japon çizgi filmlerinde ağzı ve gözleri iri iri açılmış ağzının kenarından bir damla yavaşça aşağı kayarken ekranı kaplayan tiplere döndüm. Midyeci birine seri hareketlerle bir yandan midye açıyor, bir yandan limon sıkıyor, bir yandan yediklerini sayıyor, bir yandan ağzındaki sigaradan fırtlar çekiyor, bir yandan da yanındaki arkadaşıyla muhabbet ediyor iken benim “ağbi bi tane versene parasız.” Teklifime o kadar işi arasında midyeden yağlanmış baş parmağını iki parmağı arasına sıkıştırıp sağa sola hareket ettirerek hızlıca cevap verdi.

Eve doğru yürümeye başladım.

“Allaaam işalla bizim evde limonlu şeyler sıkıp yenilcek yemekler vardır işalla, o pis çocuğun evinde yemek olmasın bayat ekmeklere sana sürüp yesin. Urspuçucuu…”

Amin!


4 yorum:

  1. canlı halini görene kadar!!! olum yarıldım ofiste. ofiste çalışıyom ben.

    YanıtlaSil
  2. ofisler boy boy, fotokopi çeken ofisboy depikim.

    layık olmaya çalışıyoruz bi dost kardeş..

    YanıtlaSil