30 Eylül 2010 Perşembe

Enerjik emekli

- Mustafa aradı az önce?
+ Ne diyo?
- Hiiç. Annesini özlemiş aramış işte.
+ Babasını özlememiş mi eşşek sıpası?
- Özlemiş özlemiş... Selam söyledi
+ Raf yapayım! Evet evet! Raf yapayım ben!
_______________________________________
Beyin okuyucu sayesinde bir gün boyunca aklından geçenleri tespit ettik:
"Hımmm... koltuk! Oturayım. Dur dur, oturmayayım... ya da oturayım boşver... Çok oturdum, kalkıp biraz da şurda oturayım... Hımmm.. Şu duvara raf mı yapsam ki?

Biraz televizyon seyredeyim... Hehehehehe, ne adam ya! Aslında bu televizyona burdan güneş vuruyo, şuraya alayım."

"Köy hizmetleri müdürlüğünden yazı gelecekti. Geldi mi acaba? Anaaaa ne yazısı lan! Emekli oldum ya ben. Dolap yapayım! Alet edevat koyarız içine. Ama önce geçen hafta yaptığım dolabı parçalayayım. Onun tahtalarını kullanayım."
_______________________________________

- Hanım bu koltuğu şuraya mı çeksek ki?
+ Ay yeter! Geçen hafta ordaydı ya! Camın önünde diye buraya çektin.
- Öyleydi dimi? Hımmmm... O zaman ben gidip bacanağa yardım edeyim.
-Bacanak bu ne?
+ 6 nokta emniyetli kapı kilidi
- Nereye takca bunu?
+ Kümese!


- Bacanak naber?
+ İyidir bacanak. Sende ne var ne yok?
- Noolsun. Naapıyon orda?
+ Geçen hafta bahçeye dolap yaptıydım. Bi tane daha yapacam işte. Şunu tutsana...
- Heh! Ordan çakma, kapak açılmaz.
+ Şurdan iyi mi?
- İyi iyi...O zaman bunu bitirince iki dolabı koyacak bi dolap yapalım!
+ İyi düşündün... Sonra da boyarız!
- Boyayalım...
_______________________________________

-Bacanak motordan anlıyon mu sen?
+ Biraz anlarım, nooldu?
- Ya benim arabanın motorundan jetski yaptım ama binecek yer yok. Irmakta gider mi ki bu?
+ Bacanak...
- Efendim?
+ Biz bi iş bulalım
- Bulalım bulalım...

24 Eylül 2010 Cuma

Bir annenin gözünden

Havayı kaçırmamak adına konuşma diliyle yazılmıştır. Ha bir de alkollüyken yazılmış, fikir güzel gelmiştir. Kendimden nefret etmemek için sonradan okumadım bile.

Ne anlatım oğul? Bizim çocuk biraz deli dolu. Hiferaktik mi ne diyolar, öyle işte. Ben buna hamileyken bol bol tatlı yediydim, ondan galiba biraz hareketli. Hem gazetecilik yapıyo hem dünyayı gurtarıyo benim oğlum. Ayyy maşşallah, Allah nazardan saklasın. Ben bunu emzirirken de bol bol ıspanak yediydim. Şimdi kurşun bile işlemiyo üstüne.

E tabi zor bi yandan da. Şimdi bu çok uçuyo ya, gorkuyom ben oğul. İçine içlik giy diyom, dinlemiyo. Yukarlar soğuk olur bari alçaktan uç diyom, "Anacım aşağıda uçaklar falan gidiyo, benim yukardan uçmam lazım" diyo. Allah'tan o mavi taytı giydirdim. Buna kalsa bi mayo bi pelerin çıkacak dışarı. "Oğul böyle olmaz, konu komşu ne der? Soytarı diye dalga geçerler" diye zar zor ikna ettim ona da.Benim emekli maaşım var rahmetli eşimden gelen. Bir tek onla idare ediyom ama çok zor oğul. Süper'den bir şey gelmiyor ki eve. Parayı sürekli takım elbiseye veriyo. "Oğlum" diyorum, "bi uçuş gel eve, burda çıkar elbiseni". Neymiş efendim? Uçak düşüyomuş, ona yetişiyomuş. Telefon kulübelerinde kaldı tüm takım elbiseler. Bazen hayır hasenat sahibi birisi çıkıp getiriyor ama onu da tamir etmesi var. Gömleklerin düğmeleri hep kopmuş, bazı yerlerinden yırtılmış. E naapalım, o kadar kahrını da çekiyoruz oğlumuzun.

Bana pek anlatmaz ama bi konuştuğu var, ben biliyom. Adı da Lois. Lane'gillerden Jonathan'ın kızı. Okumuş falan ama çok zilli bir kız. Oğlumu parmağında oynatıyo. Böyle söyleyince de ben kötü oluyom. Geçenlerde almış bunu kutuplara bi yere götürmüş. Süper'in süperliğini aldıracaklarmış. Zor yetiştim dostlar. Süper'in bünyesi zayıftır. Süperliği olmasa gencecik yaşta ölür gider. Çay kahve bilmez, yemek yapamaz. Hep dışarda yiyolar emeği biliyom ben. Oğluma bi tas çorba mı kaynatmış haspam!

Ama Süper çok yardım eder bana. Çok hayırlıdır evladım. Işınla çay kaynatır, yemekleri pişirir. Etleri falan hep üfler, dondurur. Tozları falan hep üfleyip evden dışarı savurur. Temizliğine dikkat eder benim oğlum. Bakkala falan hep bi uçuş gider gelir, hiç üşenmez. Bir de mürvetini görsem, bi torunlarımı sevsem daha da bişey istemem...

23 Eylül 2010 Perşembe

evde kendimiz büyük ustayı yerinde ziyaret etti

Selim Tekbilek... Büyük insan. Anlatmak için gerekli kelimeler hala var olamadılar. Bu yüzden onu sizlere bir türlü anlatamayacağım. Ama anlatmak da istiyorum. Sonuç? Ne yapacağımı bilemedim ve koştum yanına vardım. Onu size ben değil kendisi anlatsın...

E.K) sssssselamınaleyküm.
S.T)aleykümselaaaaaaam....gel lan gel içerde çıkar ayakkabıları
E.K)eyvallah. abi şunları dolaba koyda ısınmasınlar. bu arada süzme yoğu..dajghdıagsdıuavsdhvashdvajdvsavshdhavsjdhavs

ileri sarayım azcık. buralar geyik...hah dur!

E.K) abi kesin bobo'yu oynatmalıasdıuagsfıuaıos

yok biraz daha

S.T) Abi işte sonra bu Amerika projesi başladı işte.
E.K) onu sorucam işte nası başladı anlatsana
S.T.) Ya işte eski çalıştığım yerde aslında fena bunalmıştım.
E.K) merter'de
S.T)he... neyse işte artık canıma tak etti. Biliyorsun önce çalışma arkadaşlarımla aram açıldı. sonra serbestliğim kısıtlandı.artık eskisi kadar özgür olamıyordum ve bu da işime kendimi vermemi engelliyordu. yakın bir arkadaşım aradı tam o sırada. dedi işte konnektikıtta tam senlik bi iş var
E.K.)Kim o tanıyor muyuz?
S.T.)İhsan abi ya mahalleden. Büyük fabrika. Gene aynı takım aynı tezgah. ama proje büyük. fabrika merkezi yerde. servisi var. sigorta falan herşey tamam.
E.K)ohh süpermiş. Amerika projesi böyle başladı yani
S.T.)aynen ya allah razı olsun ihsan abiden. yani kardeşim insanın sevdiği işi yapması gibi güzel bir duygu yok. 20 senelik portif şoförüyüm daha ilk defa bu iş yerinde canıma tak etti. ya paletin altına giriyorum şef çıkıyor yok öyle olmaz böyle olmaz. sağa dönüyorum yok sola dönüyorum gene.sıkıldım artık. sanki benden iyi bilecek...şimdi yeni bir soluk yeni bir başlangıç. süper olacak
E.K)Amerika projesi tabi boru değil.
S.T)portif sanattır yavru ceylanım. insanın özgür olması lazım direksiyonun başında
E.K)haklısın abi.hmmm haklısın gerçekten. süpermiş.. oh oh gülüşmeler gülüşmeler bzzztt bzzztt

neyse burda kesiliyor işte. depik'in ayşe arman'dan çalıp getirdiği bozuk kaset çalarla büyük ustayı size ancak bu kadar tanıtabildik...

neyse başka bir röportajda görüşmek üzere esenler otogart

Kaynar sular...

İşte onlar başıma indi sayın blogcular...

AOE: depik gelsene akşam. marvadam da var.
depik: tamam...

Böyle başladı her şey. Gereksiz açıklama olarak delimezar'la AOE'nin aynı evde ikamet ettiği bilgisini vereyim. İşten çıkıp gittim Üsküdar'ın nezih semti Salacak'a. Kız Kulesi direği manzaralı evlerine vardım. Tam apartıman zilini çalacakken birisi çıktı dışarı, zili çalmadan girdim apartımana. Ev kapısı da açıktı. "Heralde geldiğimi gördüler camdan, kapıyı açtılar" diye düşünüp girdim içeri. Girmez olaydım a dostlar...
(Temsili resim. En uzaktaki benim Onu çıkarıp oraya AOE'yi koyun)

delimezar: ... sorma ya. adam blog diye ölecek.
AOE: hahahaha. İşi gücü yok yazı yazıyo lan adam
marvadam: hehehehehehehe
delimezar: olum bi de bize diyo ya yazı yazın diye
AOE: hahahahahaha
marvadam: hehehehehehehe
AOE: bi de komik yazdığını sanıyo ya, asıl o zaman komik oluyo
marvadam: hehehehehehehe. buzu versene... hehehehehehehe... olum bu ne ya... evil dead mi izliycez?
AOE: ahuahauhauhaua
delimezar: ihihiihhihihihihi
marvadam: hehehehehehehe
delimezar: eurosport HD açın lan. capsssliii...

Meğersem kapı açık kalmış. Meğersem geldiğimden haberleri yokmuş. Aşağıya inip apartman ziline bastım. Sonra içtik falan. Gece boyunca sordular "Nooldu lan? Neyin var?" diye. "Kız bıraktı beni abi." diye verdim kederi. Hiçbiri de sormadı ki "Hangi kız lan?" diye.

21 Eylül 2010 Salı

depik'e açık mektup

"Lan ne yazmış depik, şunun ağzının payını vereyim" derken bir baktım ki yorum yorum olmaktan çıktı. Zaten kısıtlı yazı yazıyorum bari boşa gitmesin diye başlık açayım dedim.
Şöyle başlamıştı aslında;
"kopmayın gençler. o atmosferde sıcağın da etkisiyle belki soner karasarıbayı biraz hoş geldi kulağa ama tabi ki köpeği olmadık depik. DEPİK, UYAN ARTIK O TATLI RÜYADAN :)"

ve sonra ekledim;

"kış geldi artık. bundan sonra varsa yoksa inkübüstür, radioheaddir, chet beykırdır.
bu arada senin de "ver almanı ver almanı" yakarışlarını unutmayalım.(yanlış anlaşılmasın, rammmstein)
adamın hası

Ayrıca o cd'ye bir tane bile serdar ortaç ya da demet akalın koymayan zihniyeti kınıyorum.
Gelecek yaz yandınız, vericem serdar'ı vericem demet'i. en kral serdar'cı olacaksınız hepiniz.

Soner fena halde frankenstein'a benziyor. benden söylemesi.

Rakçıdan metalcidan popçu yaratmak

Efendim takip edenlerin bildiği gibi müzik zevkimdeki kalite yerlerde sürünmektedir. Radyolardan ve televizyonlardan ne dayatılıyorsa dinlemekte, sözmüş müzikmiş dikkat etmeden elleri hava kaldıran bir insanımdır. Serdar Ortaç bir Beethoven, Soner Sarıkabadayı yüreklere dokunan dizeleriyle bir Van Gogh'tur benim için. Şu dünyada iki tür müzik vardır: hareketli şarkılar-slow şarkılar.

Yıllardır insanlara önerdiği şarkı Cankan-Yaranamadım olan benim marvadam ve delimezar isimli arkadaşlarım ise nasıl olmuşsa, böyle değişik türleri yalayıp yutmuşlar. Inkübüsüdür, metlikasıdır, bonjovisidir, köpeği olmuşlar. Tabi bünye kaliteli diyebileceğimiz müzikle içli dışlı olunca kalitesizine katlanamıyor haliyle. Allah razı olsun, AOE de durumu dengelemek adına benim yanımda yer alıp türlü türlü müzik tartışmalarında sevmediği şeyleri savunur.
Konuya gelirsek... Şimdi biz geçen haftalarda bir güneye kaçtık ya (hey yavrum hey, cümleye bak), işte arabayla yapacağımız o yolculukta AOE'nin önerisiyle herkese 2 saat verelim dedik. Herkes hazırlasın CD'sini, 2 saat boyunca o çalsın, kimse karışmasın. Herkes mal gibi kabul etti. İşte intikam vakti! Gerçi benim CD yapmaya fırsatım olmadı ama AOE çok şahane bir CD yapmış.

Kısa kesiyorum artık. Zira okumuyorsunuz gibi geliyor. İşiniz gücünüz yorumlarda geyik çevirmek. Sonra "neden yazmıyorsunuz?". Yazıyoruz, yorumlarda yazıdan bahseden yok. O ona laf atar, beriki cevap verir. Bundan sonra yazılardan sınav yapacağım. Her yerden soru çıkabilir. Neyse...
Ne diyordum? Heh, işte böyle bir CD'yi 5 gün boyunca her arabaya binildiğinde tatbik ettiğiniz taktirde, ki bu yaklaşık 40 saate tekabül eder, rakçıyı metalciyi Soner Sarıkabadayı'nın köpeği yapabilirsiniz. Sonra bu alternatif müzik tutkunları plajda "Aramadığım yer kalmıyor seni sabahtan yatana kadaaaaaaar" diye sayıklar durur. "Çelik aç Çelik! Yaman Sevda dinleyelim!" diye yalvarır. O da ne güzel şarkıymış be, amma özlemişiz, dinlemeye doyamadık. Mustafa Sandal'a burun kıvıran o entel, nağmeli popun yeni prensi Tan'la beraber "Yanıyoruuum oysa aşk bi yudum suu!" diye gırtlağı titretir . Tabi burda benim "Bak bak! Nağmeye bak!"larım da çok etkili olmuştur.

Yetti gari zulmunüz! İntikamımı aldım. "Sevince-E-E".

19 Eylül 2010 Pazar

Facebook'a da girdik beraber Twitter'da da yazıştık

"Bu" dedik, "böyle olmayacak!". Sesimizi daha geniş kitlelere ulaştırmamız, izleklerimizle olsun, diğer blogcularla olsun daha etkileşimli olmamız lazımdı. O sebeptendir ki atılım üzerine atılım yaptık. "Ne atılımı depik? Şube mi açtınız? Ar-ge'ye mi yatırım yaptınız?" derseniz haklısınız. Facebook'ta grup kurduk, Twitter'da hesap açtık işte.

Twitter'da burdan , Facebook'da burdan ulaşabilirsiniz.

Ayrıyeten Facebook'a karşı duruşumu ben de ufak bir nebze de olsa bozdum. Depik De Souza olarak ben de Evde kendimiz grubundayım. Grup çok güzel, siz de gelsenize. En başta soğuk gibi ama sonra alışıyorsun...

18 Eylül 2010 Cumartesi

Her şeyi bırakıp gitmek

Şirin bir Ege kasabasında yaşıyordu Orhan Abi. Huzur dolu meyhanesinde tanıştık onunla. Küçük bir dükkandı ama müşterisi hiç eksik olmazdı. Kızı erkeği, bekarı ailesi meyhanesine gelir, muhabbetini ederdi.

Orhan Abi evli ve 2 çocuk babasıydı. Eşi Ayten Abla da en az Orhan Abi kadar canayakın, muhabbeti seven bir insandı. Çocukları ilkokul 2. ve 4. sınıfa gidiyorlardı. Allah için, çok terbiyeli çocuklardı.
Sabah güneş doğmadan ufak teknesiyle balığa çıkar, sadece müşterilerine ve ailesine o gün yetecek kadar balık tutar, geri dönerdi. İki katlı, geniş bir bahçenin içindeki evinde yaşarlardı. Ayten Abla bahçede mevsime uygun hangi sebze varsa bolca yetiştirirdi. O yüzden güzeldi Orhan Abinin meyhanesindeki balık, salata ve mezeler.

Bir gün geç saatte tüm müşteriler gittikten sonra yanıma oturdu Orhan Abi. "Hayırdır abi? Dertli görünüyosun?" diye sordum. En başta anlatmak istemedi ama biraz ısrar eder gibi olunca açıldı. "Sorma Koraycım" dedi, "Çok sıkıldım artık. Bu şirin Ege kasabası üstüme üstüme geliyor. İnsanlar hep ikiyüzlü, herkesin yüzünde maske var. Her şeyi bırakıp bir büyük şehre gitmek istiyorum. Maaşlı bir işe girerim. Hanım da çalışır, kiralık bir eve gireriz. Çocuklar da büyükşehirde daha iyi büyür. Büyük marketlerden alışverişimizi yapar, iki oda bir salon daracık evimizde yaşar gideriz." dedi. "Doğru diyosun abi" dedim ben de...

(Evet adım Koray. Bıktım maskelerin ardına saklanmaktan)

9 Eylül 2010 Perşembe

astral fethiye seyehati yat turu capsli

Flat izland

astral fethiye seyehati


BIR SENENIN YORGUNLUGU BOYLE ATILIYOR

2 Eylül 2010 Perşembe

Askerlik Anısı Anlatan Adam

Misal bir zombi, zombi olmadan evvel huzur içinde yatan bir ölüdür de o meşum lanet başına geldiğinde, yani zombilik virüsünü kaptığında mezarından çıkıp taze insan beyni yemeye başlar, artık geri dönüşü olmaz bir yola girmiştir...

Ya da dostlar, bir vampiri düşünün. Nasıl ki vampir olmadan önce normal senin benim gibi bir insandır da, o ısırığı aldıktan, lanetli kan damarlarına aktıktan sonra artık gün yüzü görmez bir vampir olup; kan içmeden nasıl duramazsa; askerliğini yapan insan da askerlik anısı anlatmadan duramaz.

İstediği kadar film festivaline gitmiş, bienale katılmış olsun; isterse şiir kitabı yazmış olsun. O kutsal vazifeyi bitirdikten, vatan borcunu ödedikten sonra askerlik anısı virüsü damarlarına zerk olmuştur. Artık devreleriyle bir araya geldiğinde "ama topçu zamanı başkaydı aga" ile başlayan anıları harlayacak, bir sohbet masasında otururken "bizim bir başçavuş vardı.." demenin yollarını arayacaktır. Artık o bir 'askerlik anısı anlatan adam'dır.

Onu suçlamayın, hor görmeyin. Vampirin insan kanına duyduğu özlem gibi, zombinin taze beyne duyduğu hasret gibi askerlik anısı anlatan adam da askerlik anısı anlatmaya ihtiyaç duyar. Anlatamazsa hayattan soğur, gözlerindeki hayat ışığı solar gider....

Bir gün bir sanat ortamında, bir entel mekanında; elleri titreyen, beti benzi atmış, soğuk soğuk terleyen birini görürseniz; işte o bedbaht ruh askerlik anısı anlatmak isteyen, ama (sanatsal kaygılardan ötürü) konuşamayan, derdini söyleyemeyen bir lanetlidir. Bırakın anlatsın. Bırakın başçavuşlardan, albaylardan, teçhizatlı koşulardan bahsetsin. Bahsetsin ki daha bir umutla bakalım yarınlara, analar ağlamasın. Bahsetsin ki güzel günlere inanan, mutlu bir yusufçuk havalansın!


* bu yazıyı başka bir yerlerde yazmıştım ama internetin dipsiz kuyularında kaybolmasına gönlüm razı olmadı, aynen buraya kopyaladım çakal gibi, sinsi gibi. zaten kimse de okumamıştı zaar...